ÖZET

Çocuk istismarı konusu geçmişten günümüze gelen bir konu olmakla birlikte toplumun bilgi düzeyi arttıkça, insanların bu konuda bilinçlenmesiyle daha çok gün yüzüne çıkan bir konu olmuştur. Bu konuda medya yayınları yapılmış, kitap ve dergiler yazılmıştır. Ayrıca sempozyum, seminer ve konferans gibi çalışmalar sayesinde daha rahat bir şekilde ifade edilmiştir. Ayıp olarak nitelendirilen çocuğun cinsel istismarı konusu, artık bilinçli ailelerimizle beraber hem çocuğun ve ailenin psikolojisi düşünülerek psikolojik yardım alınma yoluna gidilmekte, hem de bu durum mahkeme aşamasına taşınarak, çocuğun mağduriyetinin hakkı aranmaktadır. Çocuğun fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsellik gibi her açıdan istismar edilmesi söz konusudur. Bu makale, çocuk istismarı ile ilgili genel bir bilgi anlatıp, çocuk işçiliğinin ülkemizdeki durumu ve sokak çocuklarıyla ilgili bilgileri okuyucularına sunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Çocuk istismarı, cinsel istismar, ekonomik istismar, fiziksel istismar, duygusal istismar, çocuk işçiliği, sokak çocukları

CHİLD ABUSE AND CHİLD LABOUR İN TURKEY

ABSTRACT

The issue of child abuse is the subject which comes from the past to the present and also it is a issue which comes to light more as knowledge level of our society is increasing and people become aware of it. The media publications were broadcast and the books and magazines were written on this subject. Also, this issue is expressed more easily by means of works such as symposiums, seminars and conferences. Now the child sexual abuse regarded as a shame, with conscious parents, is the issue which is getting psychological help by considering the psychology of the child and the family and is searching the right of the child by moving this issue on court. It can be said that the child is abused in every respect such as physical, emotional, economic and sexual. This essay gives general information about child abuse and submits the situation of the child labour in our country and also gives information about Street children to readers.

Keywords: Child abuse, sexual abuse, economic abuse, physical abuse, emotional abuse, child labour, street children.

GİRİŞ

Güçlü, sağlıklı ve uzun vadeli yaşayacak bir toplum oluşturmanın ilk şartlarından biri geleceğin büyükleri olan bugünün çocuklarının ekonomik, duygusal, fizyolojik ve cinsel açıdan istismardan uzak ve sağlıklı olarak yetiştirilmesinden geçer. Kültürün içinde gizlenen, gölgesinde kalan çocukların cinsel istismarı, çocukların dışarıda çalıştırılması ile çocukların ekonomik istismarı, sürekli sözel olarak şiddete maruz kalınarak çocukların duygusal istismarı, bedensel şiddete maruz kalınarak çocukların fiziksel istismarı gibi pek çok çocuk istismarı konusu ülkemizde projeler üretilerek ortaya çıkarılmaya çalışılmakta,  Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi pek çok kurum ve kuruluş ile de sosyal politikalar yapılarak çocuk istismarında hem önleyici hem de durum oluştuktan sonraki aşamada yapılabilecekler hakkında çalışmalar yapılmaktadır. Yasal ve psikolojik süreç konusunda ülkemizde yapılan faaliyetlerde giderek artmaktadır.

Sanayileşmeyle beraber kırsal alandaki işsizliğe çözüm olarak, kırdan kente göçler artmıştır. Hızlı nüfus artışı, aşırı ve düzensiz kentleşmeye ve işsizliğe yol açmıştır. Bu nedenlerle çoğu aile yoksullaşmış, gelirlerin düşmesi, kentin zorlayan ihtiyaçları ve yoksulluk nedeni ile çocukların gelirine gereksinim duyulmuş, çocuklar aile bütçesine katkıda bulunmaya zorlanmış, onların çalışması aileler için yaşamsal bir anlam kazanmıştır. Özellikle sokak yaşamına giren çocukların her açıdan sömürülebileceği ve toplum kurallarına uymayan, yasal olmayan eylemlere kolayca katılabileceği düşüncesi ile bu çocuklar toplumda önemli bir risk grubunu oluşturmaya başlamıştır.

Korunmaya ihtiyacı olan, cinsel, ekonomik, fiziksel ya da duygusal istismar ve ihmale uğrayan çocuklar için devlet tarafından kurum ve kuruluşlar tarafından uygulanan bir çok sosyal politika bulunmaktadır. Bu makalede, Sağlık Bakanlığına bağlı Çocuk İzlem Merkezlerine, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Çocuk Şube Müdürlüklerine ve Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı pek çok birime yer verilmiştir. Ayrıca, korunmaya ihtiyacı olan çocuklar için evlat edinme sistemi, koruyucu aile sistemi, çocuk yurtları, yuvaları veya çocuk destek merkezleri gibi her türlü ihtiyacın düşünülerek hazırlandığı, çocuklar için güvenli ve sağlıklı bakım yerleri hakkında bilgiler sunulmaktadır.

1. ÇOCUK İSTİSMARININ TARİHÇESİ

Tarih boyunca enseste izin verdiği bilinen toplumların sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Mısır Firavunları ailesinde, erkek kardeşlerin abla ile evlenmesine izin verilir, fakat ensestin öteki çeşitleri yine de yasaklanırdı. Firavunlar yarı tanrı sayıldığı için, bu için, yasağın evrenselliğini sarsmadığı kabul edilir. Ayrıca Roma imparatorluğu döneminde Kral Guarthigirmus’un kızı ile evlenerek bir oğul sahibi olduğu tarih kitaplarında belirtilmektedir(Tuğrul, 2010:21).

Bundan 50 yıl önce normal kabul edilen bir davranışın bugün olması gereken davranışın dışında kalması çocuk istismarında çok önemli bir boyutu oluşturmaktadır.  Örneğin, İngiltere’de dayak, 19. Yüzyıl başında okullarda kemerle vurarak uygulanan yönetmeliğe bağlı bir cezalandırma yöntemiyken bugün değil kemerle vurmak hafif bir fiske vurmak bile hemen vuran kişi hakkında soruşturma yapılmasına neden olmaktadır(Polat, 2007: 27).  Çocuk istismarı toplumların bilinçlenmesi ile giderek daha hassas bir yapıya dönüşmekte ve eskiden çocuk istismarı olarak kabul edilmeyen bir durum artık istismar olarak kabul edilmektedir.

Tarihte çeşitli toplumlarda çocukların ilahlara kurban edilmesi geleneği yaygın ola­rak görülmektedir. Çocuk istismarının en ağır şekli olarak kabul edilebilecek olan çocuk öldürmeye, çeşitli örnekler verilebilir. Bunun tipik bir örneği Mısır Firavunu Pharaoh’nun tüm yeni doğan erkek çocuklarını öldürülmesini emretmesi olayıdır. Bu en ağır şeklinin dışında, çocuklara yönelik başka tür eylemlerin de bu­lunduğu görülmektedir. Çocukların bazı organlarının kesilmesi ve sakat bıra­kılmaları eski zamanlarda görülen olgulardır. Eski Yunan’da babaya ırkın özelliğini korumak amacıyla çocuğuna kötü davranmak ve gerekirse öldürmek için izin verilmiştir. İkinci asırda Eski Yunan hekimi Soranus, ebelere doğumda her çocuğu iyice muayene etmelerini ve yetiştirilmeye değer görülmeyen çocukların ölüme terk etmelerini önermiştir. İskoçya ve Hindistan’da ikiz doğumlar, utanılacak bir talihsizlik olarak kabul edilirdi. Bu yüzden de bu ülkelerde ikiz doğum yapan kadınlar iki ayrı erkekle ilişki kurdukları düşünülerek suçlanırdı(Polat, 2007:330). Tarihte çeşitli çocuk istismarı vakalarının hatta çocuk öldürmelerinin olduğu görülmektedir. Çocukların ikiz olması durumunda ise konu çocuk istismarı ile beraber kadınların suçlanması ve cezalandırılmasına kadar gitmekteydi.

2. ÇOCUK İSTİSMARI NEDİR?

0-18 yaş grubundaki çocuğun kendisine bakmakla yükümlü kişi veya kişiler tarafından zarar verici olan, kaza dışı ve önlenebilir bir davranışa maruz kalması çocuk istismarıdır. Bunun çocuğun fiziksel, psiko-sosyal gelişimini engelleyen, gerçekleştiği toplumun kültür değerleri dışında kalan ve uzmanı tarafından da istismar olarak kabul edilen bir davranış olması gerekmektedir(Polat, 2007:35).

En genel anlamda “çocuk istismarı ve ihmali” 18 yaşın altındaki çocuğun, ondan sorumlu kişi ya da kurumlar tarafından, gelişimini her yönden zedeleyici biçimde fiziksel, cinsel ve zihinsel zarar görmesi olarak tanımlanmaktadır. Bazı uzmanlar çocuk istismarını, çocukların maruz kaldığı zararların bir türü olarak belirtmektedirler. Çocuk istismarı olarak değerlendirilebilmesi için,  olgunun insan için de zararlı görülmesi, çocuğa hasar verici etkide bulunması ve önlenebilir olması gerekmektedir(Yavuzer, 2012: 57).  Çocuk istismarında, çocuğa yönelik fiziksel açıdan şiddet uygulanması, cinsel açıdan zarar verilmesi, psikolojik açıdan sözel olarak yıpratılması, hakaret edilmesi veya ekonomik açıdan çocuk işçiliği gibi çocukların bedeninden daha büyük işlerde çalıştırılması söz konusu olabilir.

2.1. Çocuk İstismarının Çeşitleri

Çocuk istismarı çeşitleri farklı kaynaklarda farklı sayılarda olabilmektedir. Bu nedenle, çocuk istismarının çeşitlerini genel olarak fiziksel, cinsel, ekonomik, duygusal istismar ve ihmal olarak beş ayrı kategoriye ayırabiliriz.

Çocuk istismarı, çok geniş anlamda, belli bir zaman dilimi içerisinde bir yetişkin tarafından çocuğa o kültürde kabul edilmeyen bir davranışın uygulan­masıdır. Başka bir söyleyişle çocuğun büyüme ve gelişmesini olumsuz yönde engelleyen her türlü davranış çocuk istismarıdır. Bu tip davranışların iki değiş­kene bağlı olduğu görülmektedir. Birincisi zaman içerisinde değişiklikler gös­termesidir. Bundan 50 yıl önce normal kabul edilen bir davranışın bugün olması gereken davranışın dışında kalması çocuk istismarında çok önemli bir boyutu oluşturmaktadır. İkinci faktör ise bu davranışların kültürler arasında farklılıklar göstermesi ve ülkeden ülkeye değişiklikler göstermesidir(Polat, 2007:27).

2012 yılındaUluslararası Aile Konferansında açıklanan, Dünya Sağlık Örgütü, ayrıca, kötü muameleyi dört kategoride mütalaa etmektedir: fiziksel istismar, duygusal istismar, ihmalkar davranış ve cinsel istismar.

2.1.1. Çocuğun Cinsel İstismarı

Çocuklara bakmanın kültürlerde farklı şekilleri ve farklı tanımlan olduğundan, istismar ve ihmalin tanımına göre o kültürde nelerin kabul edilebilir, nelerin istis­mara yönelik olduğu tespit edilmelidir. Bütün kültürlerde çocuklara kötü muamele­lerin bir yeri ve tanımı vardır. Bir kültürde kabul edilebilir ve edilemez çocuğa yö­nelik muameleleri birbirinden ayırmak için o kültürü iyi tanımak gerekir. Emile Olsen isimli Türkiye’de araştırma yapan bir antropolog yaz günü su­da çıplak olarak çocuğunun oynamasına izin vermesinin Toros’lar da bir köyde kadınlar tarafından çocuk hastalanır diyerek yadırgandığını, bu kadınların çocuk çabuk hastalanır diye yaz günü çocuklarına kalın tulumlar giydirdiğini anlat­maktadır. Sünnet olgusu için ileri yaşlara kadar beklenmesinin ne kadar doğru olduğu tartışması ya da doğar doğmaz bu işlemi yapmanın gerekliliği gibi kav­ramlardan yola çıkarak çocuğun acı çekmesinin ötesinde etik değerlerin arttığı boyutta olayların incelenmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır(Polat, 2007:33). Çocuğun istismarında kültürlerin, geleneklerin etkisinin varlığından söz edilebilir.

Çocuğun cinsel istismarı, çocuğun cinsel uyarı için kullanılmasıdır. Genital bölgeleri elleme, teşhircilik, röntgencilik, pornografide kullanımdan ırza geçmeye kadar bütün davranışları kapsamaktadır. İstismarcı kişi çocuğa sunduğu hediyeler yoluyla onu kandırarak ya da tehdit veya cezalandırma uygulayarak çocuğun susmasını sağlar(Kutsal, 2004:3).  Çocuğu cinsel açıdan istismar eden kişiler çocukların bu konu hakkında konuşmamaları için pek çok yöntem kullanmaktadırlar.

Türkiye İstatistik Kurumu 2016 yılı verilerine göre; Dünya nüfusunun 2016 yılında %30,3’ünü çocuk nüfus oluşturdu. Türkiye %28,7 ile 167 ülke arasında en fazla çocuk nüfus oranına sahip 96. ülke oldu.    Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre; 2016 yılında çocuk nüfusun toplam il nüfusu içindeki oranı illere göre incelendiğinde, en yüksek çocuk nüfus oranına sahip olan il, %47 ile Şanlıurfa oldu. Şanlıurfa ilini %46,8 ile Şırnak ve %44,5 ile Ağrı izledi.

Türkiye İstatistik Kurumu 2016 yılı verilerine göre; evlenme istatistiklerine göre; 16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarındaki resmi evlenmelerin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2015 yılında %5,2 iken 2016 yılında bu oran %4,6’ya düştü. Kız çocuk evlenmelerinin toplam evlenmeler içindeki oranının en yüksek olduğu il, %15,7 ile Ağrı oldu. Bu ili, %14,9 ile Muş ve %14,3 ile Kilis izledi. Kız çocuk evlenmelerinin toplam evlenmeler içindeki oranının en düşük olduğu iller ise sırasıyla; %1,1 ile Tunceli, %1,3 ile Trabzon ve %1,5 ile Karabük oldu.

Ülkemizde çocuk evliliklerinde 2015 yılından 2016 yılına doğru olan düşüşte çeşitli kurum ve kuruluşların yaptığı çocuk istismarında sosyal politikalar ile bu konuda toplumumuzda bilinçlenmeyi sağlayan sempozyum, seminer gibi çalışmaların etkisinin varlığından söz edebiliriz.

UNICEF tarafından yayınlanan 2016 yılı raporuna göre, bugünkü eğilimler devam ettikçe ve dünyadaki en dezavantajlı konumda yer alan çocukların durumuna daha fazla odaklanılmaması durumunda; Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri için belirlenen 2030 yılına kadar çoğu önlenebilir olan hastalıklar nedeni ile 69 milyon çocuk hayatını kaybetmiş, 167 milyon çocuk yoksulluk içinde yaşıyor ve 750 milyon kadın da henüz çocuk yaşta evlenmiş olacaktır.

2.1.1.1. Aile İçi Cinsel İstismar: “Ensest”

Araji ve Finkelhor (1986) çocuğun cinsel istismara maruz kalması açısından, üvey baba ile yaşamasının güçlü bir risk fak­törü oluşturmasını ensestten kaçınma mekanizmasının başarı­sızlığı ile açıklamakta ve doğal babalara göre üvey babaların çocuğa karşı olan cinsel duygularında daha az ket vurmaya sahip olduklarını ileri sürmektedirler. Bunun nedeni, üvey ba­banın, üvey kız evlat bulunan aileye sonradan katılmasının, kız çocuğa karşı olan ket vurmayı ya tamamen ortadan kaldırabil­mekte veya etkisini azaltabilmektedir. Oysaki doğumundan beri aynı aile ortamında sürekli birlikte yaşamış olan öz baba ile kız evlat arasında, seks ilişkisine karşı ket vurma gelişebilmektedir. Ancak, bu yaklaşım, ensest ilişkisinde cinsel güdünün varlığını kabul etmekle birlikte, bu güdünün kökenine dair tam bir açık­lama getirememektedir(Topçu, 2009:97).

Mayer’e göre, “ensest tanımında ahlâki ve hukuki bir kısıtlama bulunmamaktadır. Ensest birbirleriyle evli olmayan aile üyeleri arasındaki cinsel temas ve ilişkidir. Bu geniş kapsamlı tanıma her türlü uyarıcı cinsel aktivasyon dahil edilmiştir. Bunların arasında pornografik fotoğraflar, cinsellik içeren fiziksel davranışlar; okşama, oral seks, cinsel ilişki ve her türlü cinsel davranış bulunur(Coşkun ve Genç, 2013:217).” Ensest ilişkide aile içerisinde bireylerin birbirlerini cinsel yönden etkilemesi söz konusudur.

Ensestte dikkati çeken en önemli noktalardan birisi, ço­cuğun öncelikli yararından bahsediyorsak, o zaman cinsel iliş­kinin gerçekleşip gerçekleşmemesi yanında, çocuğa yönelik davranışların fiziksel temas olmasa bile yıkıcı etkiler yapacağı­nı unutmamamız gerekmektedir. Ensest fiziksel hasar kadar, hatta ondan daha fazla, duygusal anlam­da ruhsal hasarlar oluşturmaktadır(Polat, 2006:37).  Ensestin çocuk üzerindeki etkisi, çocuğun hem bedenen hem de ruh sağlığı açısından pek çok açıdan olumsuzluğa sebep olacağı söylenebilir.

2.1.1.2. Pedofili

Amerika Psikiyatri Birliğinin Ruh Hastalıkları Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’na göre, pedofil tanısı konan kişilerin aşağıdaki özelliklere sahip olmaları aranır:

  • Ergenliğe erişmemiş, 13 yaşında veya bu yaşın altında bir çocukla ya da çocuklarla cinsel faaliyette bulunma ile ilgili en az 6 aylık bir süre boyunca tekrarlayan yo­ğun cinsel dürtüleri ve cinsel yönden uyarıcı fantezileri olmalıdır.
  • Bu dürtülerine göre davranmış veya bunlardan dolayı belirgin bir sıkıntı duymakta olmalıdır.
  • En az 16 yaşında ve kurban ya da çocuktan en az 5 yaş daha büyük olmalıdır(Topçu, 2009:49).

Yapılan bir araştır­mada, mahkûm olmuş 4 bin 402 pedofil suçlusunun %0,4’ünün kadın olduğunu bulunmuştur. Ancak bu oranın gerçek pedofil kadın oranını yansıttığı kabul edilmemektedir. Kadın cinsel istismarcıların sayısının sanıldığından fazla olduğu tartışılmaktadır(Topçu, 2009:52).

Pedofililer, savunmasız, ailesi tarafından ihmal edi­len, ebeveynleri ayrılmış, evde ailesi genellikle bulunmayan, ilgisiz ailele­rin sevgiye muhtaç çocuklan seçer, sır saklama yeteneklerini test eder ve onlara kendi kişisel zevklerine hizmet eden planlananı gerçekleştirmek uğ­runa sevgi gösterir gibi davranırlar(Polat, 2015:169). Pedofillerin çocukluk dönemlerinde de istismar veya ihmalle karşılaştıkları söylenebilir. Yaşadıkları budurumu savunma mekanizmalarından bastırma şeklinde bilinçaltına atıp, yetişkin olduklarında bilinçaltının onları yönetmesi ile kendisinden daha zayıf ve güçsüz olan çocukları istismar etmesi şeklinde tekrardan davranış olarak ortaya çıktığı gözlemlenebilir.

Çocukların Güvenliklerinin Sağlanması Konusunda Öneriler

  • Güvenliklerini sağlamayı öğretin.
  • Çocuklara bedenlerinin kendilerine ait ol­duğunu, bedenlerini korumayı öğretin.
  • Hayır demeyi öğretin.
  • Birisi onlara kötü, rahatsız edici bir şey yaparsa arkadaşlarından, yardım istemeyi öğretin.
  • Onlara inandığınızı öğretin.
  • Sır saklamasını öğretin.
  • Dokunulmayı reddetmeyi öğretin: çocuklarınıza kendilerinin ellenmesi ve öpülmesi durumunda hayır demeyi öğretin.
  • Çocuklarınıza, güvenliklerini koru­mak için gerekirse yabancılarla konuşmamayı öğretin( Polat, 2007:145). Çocukların güvenlikleri için daha pek çok madde aileleri tarafından çocuklarına iletilerek, çocukların bu konuda kendilerini korumaları öğretilmelidir.

2.1.2. Çocuğun Fiziksel İstismarı

Fiziksel istismar, ana babanın sırf kendi bencil duygularının etkisi altında kalarak çocuğu sürekli dövmesi, ona acı vermesi olarak tanımlanır. Bu tür ana babalar, çocuğun gelişimiyle ilgili herhangi bir amaç taşımazlar, çocuk kendilerine rahatsızlık vermediği sürece çocuğun varlığının farkında değildirler. Fiziksel istismar, bir kaza durumu söz konusu olmaksızın çocukta yaralanma, berelenme, yanma, zehirlenme, kırık çıkık veya ölümle sonuçlanabilecek her türlü kasıtlı erişkin davranışlarını içerir(Şirin ve Yenibaş, 2007:23).

Fiziksel istismar çocuğa şiddet uygulanmasıdır. Şiddet uygulamasını vücuda yansıması doktorun vücutta saptadığı; sıyrık ve ekimozlardan başlayarak kemikteki çatlak, kırık gibi lezyonları ve iç organ hasarlarıdır. Fiziksel istismara yaklaşımdaki temel kriterlerden birisi de vücutta iz bırakan lezyonun varlığıdır(Polat, 2007:59).

Fiziksel istismar istismarı yapan kişilere göre farklı alt başlıklarının bulunduğu görülmektedir.

Ebeveyn tarafından istismar; aile içinde çocukların kaza dışı yaralanmaları sonucu ortaya çıkar.

Kurumda istismar; okul, yuva, yetiştirme yurdu veya kamp gibi kurumlarda yönetici ya da öğretmenler tarafından uygulanan istismar olgularıdır(Polat, 2007:59). Çocukların fiziksel istismara evde veya başka yerlerde de karşılaşma durumları vardır. Fiziksel istismara uğrayan çocukların bu konudaki haklarının okullarda bilgilendirme seminerlerinde öğretilmesinde fayda vardır. Çocuk istismara uğradığında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından uygulanan ve takip edilen, Alo 183 Çocuk İstismarına karşı acil destek hattından yardım isteyebilir.

Aile içi şiddet durumunda çocuklar yaralanmasalar bile, ciddi olarak zarar görürler. Anne baba olayları gizlemeye çalışsa bile, çoğu zaman başarılı olamamaktadırlar. Çocuklar kendilerini suçlayabilmekte veya bütün enerjilerini anne – babalarının kavgalarını önlemek için kullanabilmektedirler.  Annelerinin maruz kaldığı şiddete tanıklık eden çocuklar, iki-üç kat daha fazla istismar riski altındadır(Polat, 2007:41).

Şiddetin çalışan çocuklar üzerindeki etkilerini şöyle sıralayabi­liriz;

  • Çocuğun bedensel, ruhsal, zihinsel, duygusal gelişimini zedelemek­tedir.
  • En ufak hatalı davranış sonucu kızma, bağırma, dayakla karşılaşan çocuk çaresizliği, boyun eğmeyi ve kaderciliği çok erken yaşında öğrenmek­tedir.
  • Yetişkin kimliğinde kendinden güçsüzlere karşı şiddeti yinelemeyi öğrenmektedir(Şirin ve Yenibaş, 2007:24). 

Türkiye’de Çocuk İstismarı ve Aile İçi Şiddet Araştırmasına göre; Türkiye’de yaşayan 7-18 yaşlar arasındaki çocukların yüzde 56’sının fiziksel istismara, yüzde 49’unun duygusal istismara ve yüzde 10’unun cinsel istismara tanık olduğunu görülmektedir(Büyükyazıcı ve ark., 2010:30).

2.1.3. Çocuğun Duygusal İstismarı

Çocuğun duygusal bütünlüğü ve iç görüsünü bozan, kişilik gelişimini zedeleyen her türlü süreğen eylem ya da eylemsizlik olarak tanımlanan duygusal istismar bütün istismar türlerine neden olan bir durum olarak da görülebilir. Gerek tanımlanmasında ve fark edilmesinde gerekse de önlenmesi ve yasal olarak kanıtlanmasında yaşanan güçlükler nedeniyle en az anlaşılan ve üzerinde daha az çalışılan istismar türüdür. Çocuğun duygusal istismarı tek başına da olabilir ya da fiziksel veya cinsel istismar ile birlikte de görülebilir. Bu nedenle en sık yaşanan istismar türü olarak düşünülmektedir (İşeri, 2006: 31).  Duygusal istismara maruz kalma ihtimali fazla olan çocuk her an ailesi veya başka kişiler tarafından kendisini psikolojik olarak rahatsız edici hakaret, sözel şiddet veya cinsel içerikli sözlere maruz kalabilir.

Duygusal istismar, çocuk ve gençlerin, kendilerini etkile­yen tutum ve davranışlara maruz kalarak ya da ihtiyacı olan ilgi, sevgi ve bakımdan mahrum bırakılarak toplumsal ve bilimsel standartlara göre psikolojik hasara uğratılmaları duru­mudur. Bu davranışlar; yaş, statü, bilgi, konumu gibi özellikleri ile çocuk veya gencin üzerinde etki sahibi olan kişi ya da kişi­ler tarafından uygulanır (Ayral, 2010:13).

Çocuk ve gençlerin psikolojik olarak kötüye kullanılması, yapılan veya yapılması ihmal edilen, toplumsal ve bilimsel ölçülere göre psikolojik açıdan zarar verici oldukları saptanan davranışlardır.  Eğer yetişkin davranışlarından dolayı çocuğun fiziksel, bilişsel ve psiko-sosyal gelişiminde duraklama, gerileme, engellenme görülüyor ise erişkinlerin bu davranışları duygusal istismara yol açan davranışlar olarak kabul edilmektedir (Yavuzer, 2012:57).

Çocuklar duygusal istismara maruz kaldıktan sonra bu durum ruh dünyalarında psikolojik travmaya itebilir. Cinsel içerikli sözel – duygusal istismara maruz kalan çocuklar cinsellikle ilgili kelimeleri bilmeyebilirler ama cinsel içerikli kelimelerle karşılaştıktan sonra bu kelimeler çocukların beyinlerinde yeni bir şema açılmasını sağlar ve cinsellikle ilgili sözler ve davranışlar normal gelmeye başlayıp, cinsel davranış bozuklukları ortaya çıkabilir.

2.1.4. Çocuğun Ekonomik İstismarı

Ekonomik istismar; çocuğun gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici işlerde çalışması ya da düşük ücretli iş gücü olarak çalışması veya çalıştırılması ekonomik istismardır. Çocukların çalışma ne­denleri Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve kültürel sorunları ile yakından ilgilidir. Gelir dağılımındaki giderek artan adaletsiz­lik, yaygınlaşan yoksulluk, köyden kente hızlı bir şekilde göç ve bunun sonucunda ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik so­runlar, kaçak işçiliğin artması, çocuk emeğinin ucuz olması ve işverenin de ucuz iş gücünü tercih etmesi sonucunda, çalışan ya da çalışma hayatına itilen çocuk sorunu ortaya çıkmakta­dır. Ekonomik istismara maruz kalan çocuklar, yaşıtları okulda eğitimini sürdürürken veya parkta oyun oynarken, çalışmak zorunda bırakılmışlardır. Bu suçun mağdurları; sokaklarda mendil, çiçek, sakız, şeker veya sigara satan, trafikte tehlikeli bir biçimde araç camlarını silmeye çalışan veya zorla dilendi­rilen çocuklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonomik istismara maruz kalan çocukların küçük yaşta çalıştırılması ailenin eğitime ve çocuğun çalışmasına olan ba­kış açısının bir yansımasıdır(Ayral, 2010:11).  Çocukların pek çok sebeple sokakta çalıştırılması söz konusu olabilmektedir. Sokağın ve çalışmanın getirdiği tehlikelerle çocuklar ekonomik istismarın yanında diğer istismarlara da maruz kalma riski taşımaktadırlar. Sokakta çalışan dezavantajlı grup içinde bulunan çocuklar  için cinsel açıdan taciz edilme riski, sözel olarak küfüre maruz kalma riski veya cam silen çocukların her an arabanın çarpması riski gibi çocukların daha pek çok riskle karşı karşıya kalması söz konusudur.  

I. İstanbul Çocuk Kurultayı İstanbul Çocuk Raporu (2000, s. 508)’na göre iş yerlerinde çocukları bekleyen tehlikeler şunlardır:

a.    Meslek hastalıkları,

b.    İş kazaları,

c.    Siyasi baskı,

d.    Din baskısı,

e.    Şiddet,

f.     Cinsel tacizdir(Şirin ve Yenibaş, 2007:38).

İnsanlar, çocukları çalışmaktan ya da sokaklardan kurtarmaları gerekiyormuş gibi bir duygu içinde oldukları için, meseleyi bu çocuklara bakmak ve korumak şeklinde düşünme eğilimindedirler. Dolayısıyla akla gelen ilk iş, çocuklara yiyecek ve giyecek dağıtmaya ya da bir yetimhane inşa etmeye koyulmaktır (Ennew, 1998:14).  Çocukları sokaktan kurtarmak veya vicdanen rahatlamak amacı ile insanlar bazen dilenci veya sokakta çalışan/çalıştırılan çocuklara para verebilmektedirler. Verilen bu para çocukları daha çok dilenmeye/çalışmaya sevk edebilir. Çünkü dilenci/çalıştırılan çocuk topladığı paraları ailesine verebilir ve bu durumda paraları toplayan kişi, her defasında paranın gelmesi gibi olumlu pekiştireç almış olur ve çocukları çalıştırmaya/dilendirmeye devam edebilir.

2.1.4.1. Çocuk İşçiliği

Sanayileşmeyle beraber kırsal alandaki işsizliğe çözüm olarak, kırdan kente göçler artmıştır. Kentlerdeki hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme durumu ve şehirlerde işsizliğe yol açmıştır. Bu nedenlerle çoğu aile yoksullaşma başlamış, ailelere takviye gelire ihtiyaç duyulmuş ve şehrin zorlayan ihtiyaçları ve fakirlik gibi nedenlerle aileler çocuklarının çalışmasına gereksinim duymuştur, çocuklar aile bütçesine katkıda bulunmaya zorlanmış ve çocuk işçiliği ortaya çıkmıştır.

Türkiye’de çocuk işçiliğine tarihsel açıdan bakıldığında ilk örneklerin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ahi kurumlarında bulunduğu görülmektedir. Çalışanlar çırak-kalfa-usta hiyerarşisi içinde, baba-evlat informel ilişkisi ile idare heyetinin denetim ve gözetimi altında çalışmışlardır. Tarımda aile temelli işlerde çalışan çocuklar Osmanlı İmparatorluğu’nda sanayileşme dönemine geçişle birlikte sanayi ve hizmet sektöründe çalışmaya başlamıştır. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise çocuk işçiliğine mesleki-teknik eğitimin bir parçası olarak yaklaşılmış ve bu alanda yasal düzenlemeler yapılarak okul ve çevre ilişkilerine önem verilmiş ve bölgelerin eğitim ihtiyaçları üzerinde durulmuştur (Avşar ve Öğütoğulları, 2012:25).

Türkiye’de Çocuk işçiliği ile mücadeleye ilişkin duyarlılığının artırılması amacıyla 2018 yılının “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı” ilan edilmesine ilişkin Başbakanlık genelgesi, Resmi Gazete’de yayımlandı. Çocukların zihinsel, bedensel, ruhsal ve sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen çocuk işçiliğinin, küresel ve ulusal çapta önemli sorunların başında geldiğine dikkat çekilen genelgede, Türkiye’de çocuk işçiliği ile mücadeleye özel önem verildi, uluslararası kuruluşların çocuk hakları ve çocuk işçiliği konusundaki kararlarının ülke ihtiyaçları ile birleştirilerek, bu doğrultuda mevzuat ve politikaların oluşturulduğu kaydedildi.

Çocuk emeğinin kullanımına sınırlama getirmeye yönelik mücadelelerde de ilk ciddi başarılar 1833’te Britanya’da sağlanıldı. Fransa’da çıkan fabrika ya­saları bunlara örnek gösterilebilir. Bu yasalarla Britanya’da do­kuma fabrikalarında dokuz yaşından küçüklerin çalışması ya­saklandık Fransa’da ise 8-12 yaş arası çocukların günde 8 saatten fazla çalışmasının önüne geçildi ve 12 yaşına dek zorunlu eğiti­me tâbi tutulmaları gündeme geldi. Bri­tanya’da 1874 yılında yeni bir yasal düzenlemeye gidilerek do­kuma fabrikalarında yarım gün çalışmaya başlama yaşı 8’den 10’a, tam gün çalışma yaş sınırı ise 13’ten 14’e çıkarıldı. Buna ek olarak, 12 saat süren mesailer için yemek ve dinlenme araları iki saat olarak tespit edildi. Belçika’da çocuk işçiliğini düzenle­meye yönelik ilk yasal girişimler 1848’de başladı ve 10 yaşından küçüklerin çalışmasına yasal engeller getirildi. Ayrıca 10-14 yaş dilimindeki çocuklar için çalışma süresi günde 6,5 saatle sınır­landırıldı (Duyar ve Özener, 2003:21)

Toplumda var olan ve geleneklerle kuşaklararası aktarılmış bir düşünce de çocuk işçiliğine neden olmaktadır. Bu düşünce çocukların mutlaka küçük yaşta bir mesleğe sahip olmaları gerektiğidir. Erken yaşta sorumluluk almayan ve aşırı serbest bırakılan bireylerin ilerde aile geçimini sağlamada başarısız olacağına inanılır. Ayrıca; toplumda çocuklarda hoş görülen ve görülmeyen bazı davranışlar vardır. Mesela; anne babaya işlerinde yardımcı olmak güzel ahlakın gerekliliklerinden kabul edilir. Bunun aksi olarak anne baba ayaktayken veya bir işle uğraşıyorken oturmak hoş karşılanmayan bir davranıştır(Ağcabay, 2012). Çocuk işçiliğinde, toplumun gelenek görenekleri ve kültüre göre de şekillenen durumlar söz konusu olabilmektedir. Bazı toplumlarda anne baba ayaktayken, çocukların oturması normal karşılanırken, bizim toplumumuzda tam tersi durum söz konusudur.

Türkiye İstatistik Kurumu, Çocuk İşgücü Anketi 2016 sonuçlarına göre; işgücüne katılma oranı 15-17 yaş grubunda %20,8 oldu. Hane halkı işgücü araştırması sonuçlarına göre; 2016 yılında 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı %20,8, istihdam oranı %18 ve işsizlik oranı %13,5 olarak gerçekleşti. Cinsiyete göre çocukların işgücüne katılımında ise farklılıklar gözlendi. Erkek çocuklarda işgücüne katılma oranı 2015 yılında %28,6 iken 2016 yılında %27,8’e düştü. Kız çocuklarında ise bu oran 2015 yılında %13 iken 2016 yılında %13,4’e yükseldi.  Erkek çocuklarda işgücüne katılmada bir yılda düşüş gözlenirken, kız çocuklarında yükseldiği gözlemlenmektedir.

Özellikle Güneydoğu illerinde son yıllarda artan şekilde görülen çocuk işçiliğinin bir başka şekli ise, çocukların kiraya verilmesidir. Ekonomik nedenlerin arkasına sığınarak çocuklarını elçi adı verilen kişilere kiralayan aileler, hiçbir sosyal güvencesi olmadan sadece sağ-salim getirileceği sözüne dayanarak çocuklarını bu aracılara kiralamaktadırlar. Elçiler, çocukları tarla sahiplerine kiralamakta ya da yapılacak işi götürü usulde alarak ciddi kazançlar sağlamaktadırlar(Akbıyık, 2010:213).

Çocukların çalıştırılmalarını gerektiren nedenlerin başında, yoksulluk ve eğitimsizlik gelmektedir. Çalışan çocukların, kendi yaşıtları oynayıp, eğlenip, güven içinde öğrenimlerini sürdürürlerken, bu çocuklar ekmek parası kazanma savaşımı içinde, çocukluklarını yaşamadan olgunlaşırlar. Bu dengesiz yaşam ve geleceğe ilişkin güvensizlik, onları sadece uyum bozukluğuna itmekle kalmamakta, aynı zamanda çeşitli davranış bozukluklarına da neden olabilmektedir. Böylece daha erken yaşlarda suça yönelme olasılığı artmakta, çalışan çocuklar kesimi büyük bir suçlu grubunu oluşturmaktadır (Yavuzer, 1996: 238). Çocukların sokakta çalışması/çalıştırılması durumunda, sokakta çocukları bekleyen tehlikelerle çocuklar suça sürüklenebilir ve Emniyet Müdürlüklerine bağlı Çocuk Şube Müdürlüklerinde işlem görüp, adli kayıtları oluşabilir. Hem istismar edilmiş bir çocuk işçisi hem de suça sürüklenen dezavantajlı grup oluşmuş olur.

2.1.4.2. Tarımda Çocuk İşçiliği

Ülkemizde tarım alanında da çocuk işçiliği durumu ile karşılaşılabilmektedir. Çocuklar,  mevsimlik işçi olarak veya ailelerinin yanında düzenli olarak tarım alanında da çalışmaları söz konusu olabilmektedir.

Tarımla uğraşan, kendi yerlerinden yeterli ve düzenli gelir elde edemeyen toprağı az olan veya hiç olmayan aileler, geçimlerini sağlayabilmek ve iş bulabilmek amacıyla daha fazla tarımsal iş olanağı bulunan yörelere mevsimlik göç ederek iş aramaktadır. Göç eden mevsimlik tarım işçileri, zor koşullarda çalışmaktalar ve bu sırada çocuklarını da bırakacakları bakacak yer bulamayan aileler, çocuklarını da çalıştıkları yerlere götürmektedirler. Böylelikle çocuklar anne-babalarına yardım etmek amaçlı başlayarak tarım sektöründe mevsimlik işçi konumunda ağır şartlarda çalışabilmektedirler.

Tarımda Çocuk İşçiliğinin Nedenleri

Türkiye sosyo-ekonomik göstergeler itibarıyla tarım ekonomisi ağırlıklı bir yapıdan sanayi ağırlıklı bir ekonomik yapıya kırsal alan ağırlıklı bir nüfus yapısından, kentsel ağırlıklı bir yapıya geçiş sürecindedir. Bu süreç beraberinde olumsuz yan etkileri de ortaya çıkarmakta ve de bunun sonuçlarından birisi olarak da tarımda ve diğer sektörlerde ortaya çıkan işgücüdür. Başta tarım olmak üzere çocuk işçiliğine neden olan temel unsurlar;

  • Göç,
  • Bozuk gelir dağılımı,
  • Yetersiz eğitim,
  • Eğitimde fırsat eşitsizliği,
  • Nüfus artışı,
  • İşsizlik,
  • Yoksulluk,
  • Yetişkinlerin işsizliği,
  • Mevzuatın eksikliği ve etkin uygulanamaması,
  • İşverenlerin çocuk işgücü talebi,
  • Ücretsiz aile işçiliği ve tarımda istihdam çocuk işçiliğini belirleyen temel unsurlardır(Gülçubuk, 2012:78). Pek çok nedenlerle çocuklar tarım işçisi olarak kullanılabilmektedir. Ailelerine yardım etmek amaçlı başlayan tarımda çocuk işçiliği daha sonradan okula gitmeme ya da ilkokulu bitirip okula devam etmeme gibi sorunlara yol açabilmektedir

Yapılan araştırmalar, Mart ayında başlayan tarımsal faaliyetler nedeniyle, çocukların, sezonun bittiği Kasım ayına kadar eğitimlerine ara vermek zorunda kaldıklarını göstermektedir. Öğrencilerin okuldan ayrı kaldıkları sürenin uzunluğu, hem öğrenci hem de öğretmen açısından önemli sorunlara yol açmaktadır. Okul ortamından uzak kalan öğrencilerin okula uyum sorunu yaşadıkları ve bu nedenle başarısız oldukları görülmektedir(Akbıyık, 2010:210).

Mevsimlik tarım işçisi olan çocukları, ailelerinin bırakacakları yerin olmaması nedeni ile tarım yapılan yerde çadır kurularak geçimlerini sağlamaları durumları söz konusu olabilmektedir. En büyük çocuklar, kardeşlerine bakmak veya tarlada çalışmak şeklinde iki seçenekle karşılaşabilmektedir ve çocuklar “ya kardeşlerime bakmalıyım ya da tarlada çalışmalıyım” şeklinde seçeneklerden birini benimseyip eğitimlerinden veya gelişimleri için diğer durumlardan mahrum kalıp ihmal edilebilmektedirler.

2.1.4.3. Sokak Çocukları

Sokak çocukları kavramı ilk olarak 1851 yılında Henry Mayhew tara­fından kullanılmıştır. Bununla birlikte kavramın literatürde yaygın kulla­nımı 1979’da Birleşmiş Milletler Çocuk Yılından sonra olmuştur. 1980’li yıllarda UNICEF’in yaptığı çalışmalar sonucunda gerçek sokak çocukları ile sokağın çocukları şeklinde ayırım yapılarak bir tanımlamaya gidilmiş­tir. Sokaktaki çocuklar ailesinden giderek az destek alan, ailenin geçim so­rumluluğunu çalışarak paylaşmak zorunda kalan çocuklardır (İçli, 2009:13). Sokak çocukları kavramını çocuğun sokakta yaşaması ve sokakta çalışması/çalıştırılması şeklinde sınıflandırabiliriz.

İnsanlar genellikle, çocukları sokakta çalışmaktan ya da sokaktan kurtarmaları gerekiyormuş gibi bir duygu içinde oldukları için, meseleye bu çocuklara bakmak ve korumak şeklinde düşünme eğilimindedirler. Dolayısıyla akla gelen ilk iş, çocuklara yiyecek ve giyecek dağıtmaya ya da bir yetimhane inşa etmeye koyulmaktır. Bu tür yaklaşımların sorunu, daha sonra göreceğimiz gibi, kalıcı çözümler sağlamaktaki başarısızlıklarıdır. Bunları yapmakla aksine bir bağımlılık yaratmaktadırlar. İnsanların kendi sorunlarıyla yüzleştikleri, sorunların kökenine inip kendi çözümlerini bulabildikleri geliştirici çözümlerin planlanması için, sokak çocukları ve çalışan çocuklarla ilgili en yaygın yanlış bilgileri incelemek gerekir (Ennew, J., 1998:14). Sokak çocuklarına yiyecek giyecek alınmasının dışında bu çocukları evden sokağa iten sebeplerin tespit edilmesi gereklidir. Evde istismara/ihmale uğrayan çocuk, sokakta yaşamayı tercih edebilir. Sokakta yaşaması için de çalışması gereken çocuk, bir müddet sonra mendil satan veya araba camı silen çocuklar durumuna gelebilmektedir. Ayrıca çocuklar sokaktaki her türlü tehlikeyle baş başa kalmış olur.

Çalışma hayatında 18 yaşından küçük olan çocuklarımızın çeşitli sağlık problemleri ve iş güvenliği açısından problemlerle karşılaştıkları bilinen bir gerçekliktir. Halen çalışan ve çalıştığı yerde riskler altında bulunan çocuklar vardır. Bu çocuklarımız dezavantajlı grup içinde yer almaktadır. Bu çocukların aileleri tarafından ihmal edilmesi veya dışarıda her türlü istismara uğrama ihtimali vardır.  Risk altında ve korunması gereken çocuklar için öncelikle sağlık ve güvenliklerinin sağlanmasına ihtiyaç vardır. Bu konuda da ülkemizde yapılan koruyucu politikalar bulunmaktadır.

Sokaktaki çocuklar, ‘ailesinden giderek daha az destek alan, ailenin geçim sorumluluğunu sokaklarda, pazarlarda çalışarak paylaşmak zorunda kalan çocuklardır. Bu çocuklar için, yaşadıkları evler, oyun, kültürel faaliyet ve günlük yaşam mekanları olmaktan çıkmıştır. Sokağın çocukları, ‘günlük geçimlerinin mücadelesini, ailelerinden hiçbir destek almaksızın, yalnız başlarına veren daha küçük bir gruptur. Bu çocuklar genelde “terk edilmiş” diye adlandırılsalar da, güvensizlik duygusu, istenmeme ve şiddete maruz kalma gibi nedenlerle onlar da ailelerini terk etmiş olabilirler. Bir adım daha giderek UNICEF’in ve öteki kuruluşların bazı yayınlarında, aileleriyle hiçbir bağı kalmamış olan ‘terk edilmiş’ çocuklar ile ‘sokakta yaşamayı seçen’ ve ailesiyle ‘nadiren’ temasta bulunan çocuklar arasında da ayrım yapılmıştır(Ennew, J., 1998:15).

Çocukları Sokakta Çalışmaya İten Nedenler

 2007 yılında düzenlenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Sokak Çocukları Rehabilitasyon Modeli Sempozyumuna göre; yapılan çalışmalarda çocuk istismarı ve ihmali ile ilgili en önemli risk faktörünün ailenin ciddi ekonomik sıkıntısı olduğunu göstermektedir. Çocuklar üzerinde uygulanan ekonomik istismar, çalışan çocuk istismarının en yaygın biçimi olduğu bildirilmektedir. Sokaktaki çocukların ve sokakta çalışan çocukların zaman zaman yalnız, savunmasız ve ekonomik açıdan yetersiz düzeyde olmaları nedeniyle organize “marjinal yetişkin grupların” ilgi odağı haline gelmeleri muhtemeldir. Çocukların yaşça küçük, savunmasız ve ailelerinden uzak olmaları nedeniyle bazı kişiler ve gruplar tarafından kolayca kandırılmaları mümkün olabilmektedirler. Özellikle sokak çocukları ve sokakta çalışan kız çocukları kandırılıp dilencilik, fuhuş sektöründeki insanlar tarafından kullanılabilmektedirler.

 Sokakta kız veya erkek çocuklarını bekleyen tehlikelerin başında cinsel istismar riski olmak üzere her türlü istismara maruz kalınma riski olabilmektedir.

Çocuğun aile içinde fiziksel istismara, şiddete maruz kalması, cinsel istismara, duygusal istismara(sözel şiddete maruz kalması) gibi bir çok faktöre maruz kalması, çocukları sokakta çalışmaya sevk edebilmektedir. Ayrıca yoksul aile durumu olan çocukların ailelerine yardımcı olma ihtiyaçları ve sorumluluk olarak çocuğun sokakta çalışmayı benimsemesi gibi faktörler de çocukları sokakta çalışmaya iten nedenlerdendir.

Araştırma ve yaygın gözlemler şunu ortaya koymaktadır;

  • Ülkemizde 18 yaşın altında çalışanların 3,5 milyon civarında olduğu sanılmaktadır,
  • Çocukları erken yaşta çalışma yaşamına iten iki baskın etmen meslek edinme kaygısı ve ailesinin ekonomik durumuna katkıda bulunmaktadır,
  • Erken yaşta çalışma yaşamına katılan çocuklarda, çocuk kimliğinin hızla yitirildiği ve erişkin role bürünme çabalarının yoğunlaştığı görülmektedir,
  • Halen öğrenimini sürdürmekte olan çocukların, orta gelir katmanında olanlarından yarısından çoğu okul-dışı zamanlarda çalışarak ekonomik destek aramaktadır.
  • Halen öğrenimini sürdürmekte olanlarda yoğun gelecek kaygıları vardır. Aynı kaygı daha düşük olmakla birlikte çalışan çocuklarda da vardır(Fişek, 2011).

Çocukları sokakta çalışmaya iten sebepler; aile içi şiddet, anne – babanın çocuklarıa şiddet uygulaması, ihmal etmesi veya sözel istismar ve baskı uygulaması, kalabalık aile ile çocuğun ihmal edilmesi, ailesi tarafından çocuğun zorla çalıştırılması ile çocukların kurtuluş yolu olarak sokağı tercih etmelerine sebep olabilmektedir. Önce sokakta yaşama işe başlayan çocukların hayatı daha sonradan sokakta çalışan çocuk kavramına dönüşebilmektedir.  

“Kentleşme” ve “Gecekondulaşma” olguları ise sokak çocukları sorununu ortaya çıkaran sosyo-ekonomik faktörleri tetikleyen süreçlerden en önemlileridir. Türk toplumunda yaygın bir tutum olan çocuk emeğinin kullanımı sokak çocukları olgusuna kolaylıkla zemin hazırlamaktadır. Bu çocuklar ayakkabı boyama, mendil, kalem, çakmak satma, tartıcılık gibi işlerde çalışmaktadır. Çalışmak için ailelerini bırakıp kente göç eden çocuklar da vardır. Bu çocuklar %42.6’sı bekar evinde %33.52’si aile yanında, %22.53’ü akraba yanında kalmaktadır (Altuntaş 2003: 41).

Sokak Çocuklarının Sosyo-Kültürel Ve Ekonomik Özellikleri Açısından İncelenmesi: Ankara Sakarya Caddesi Örneği isimli Meder’in yaptığı çalışmaya göre; sokak çocuklarının karşılaşabileceği riskler, çok çeşitli ve yüksek düzey tehlikeleri barındırmaktadır. Bu riskler fiziksel, cinsel ve duygusal istismar, fuhuş ve eşcinsellik, sağlıkla, kazalar ve yaralanmalar, uçucu madde bağımlılığı, suçluluk, organların çalınma riski, eğitim görememe gibi risklerdir. Sokakta doğal olarak alkolikler, uyuşturucu madde satıcıları, gasp çetesi, fuhuş mafyası ve yasadışı örgütler gibi uç gruplarla aynı ortamı paylaşabilmektedirler. Bunun yanı sıra çocuklar sokakta işlenen gasp, hırsızlık, kapkaç suçları ve serserilik nedeniyle polisle doğrudan karşı karşıya gelebilmektedir. Fuhuş, eşcinsellik ve sağlıkla ilgili riskler çocuğu sokakta bekleyen telafisi olamayacak sosyal krizlerin bir başka uğrağını oluşturmaktadır. Sokak çocukları cinsel yollarla geçen hastalıkların bulaşma riskine açıktır. Konaç’ın Ankara sokaklarında çalışan çocuklar üzerinde yaptığı çalışmada çocukların %26’sı cinsel istismara uğradıkları ortaya konulmuştur. Sokak çocuklarının karşılaşabileceği bir başka risk grubu ise bir çok tehlikeye de kapı aralayan uçucu madde bağımlılığıdır(Meder, 2007:2010). Sokakta yaşayan-çalışan çocukları bekleyen tehlikeler, madde bağımlılığı, her çeşit istismara maruz kalma veya suça sürüklenen çocuk olma gibi durumlardır. Çocukların sokakta yaşaması-çalışması; çocukların gelişim dönemi özelliklerini tamamlayamadan hem biyolojik hem de psikolojik olarak örselenmelerine sebebiyet verebilmektedir.

İstatistiklerle Sokakta Yaşayan ve Sokakta Çalışan Çocuk Verileri

2015 ve 2016 yılında Güvenlik Birimine gelen veya getirilen sokakta yaşayan, yaşamaya itilen ve sokakta dilendirilme, mendil satma, cam sildirme gibi durumlara maruz bırakılan çocuk sayıları aşağıdaki tablodaki gibidir.

Tablo 1: Türkiye İstatistik Kurumu Geliş Nedenine Göre Güvenlik Birimine Gelen Veya Getirilen Çocuklar,2015-2016 (Erişim:http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24645)

  GELİŞ NEDENİ                               2015                                                2016
Toplam(2015)ErkekKadınToplam(2016)ErkekKadın
Sokakta çalışan1 5381 031 507  520  322  198
Sokakta yaşayan 19 14 5  13  8  5

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre;  2015 yılında sokakta çalışan toplam 1538 çocuk, 2016 yılında 520 ‘ye düşerek, sokakta çalışan çocuk sayısında azalma olduğu görülmektedir. Ayrıca; 2015 yılında sokakta yaşayan  toplam 19 çocuk, 2016 yılında  13’e düşerek, sokakta yaşayan çocuk sayısında azalma olduğunu görülmektedir. Ülkemizde çeşitli kurum ve kuruluşların uyguladığı sosyal politikalar ile sokakta çalışan ve sokakta yaşayan çocukların sayısında düşüş sağlandığı söylenebilir

2.1.4.4. Çocuk İşçiliği İle İlgili Ulusal Mevzuat

Çocuk İşçiliği İle İlgili Kanunlar;

6356 Sayılı Sendikalar Ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu

506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu

6098 Sayılı Borçlar Kanunu

2559 Sayılı Polis Vazife Ve Selahiyet Kanunu

222 Sayılı İlköğretim Ve Eğitim Kanunu

3308 sayılı Mesleki Eğitimi Kanunu

1489 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu

4857 Sayılı İş Kanunu

Anayasada genel bir düzenleme yapılmış olup tüm yasalar kaynağını anayasadan almaktadır. Anayasa’nın 50. Maddesine göre;  kimse yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanlar, çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar.

İş Kanununun 71. Maddesine göre; onbeş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, ondört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilirler.

Çocuk ve genç işçilerin işe yerleştirilmelerinde ve çalıştırılabilecekleri işlerde güvenlik, sağlık, bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişmeleri, kişisel yatkınlık ve yetenekleri dikkate alınır. Çocuğun gördüğü iş onun okula gitmesine, mesleki eğitiminin devamına engel olamaz, onun derslerini düzenli bir şekilde izlemesine zarar veremez.

Onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler ile onbeş yaşını tamamlamış, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek işler, ondört yaşını bitirmiş ve ilköğretimini tamamlamış çocukların çalıştırılabilecekleri hafif işler ve çalışma koşulları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından altı ay içinde çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

Temel eğitimi tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların çalışma saatleri günde yedi ve haftada otuzbeş saatten fazla olamaz. Ancak, onbeş yaşını tamamlamış çocuklar için bu süre günde sekiz ve haftada kırk saate kadar artırılabilir. 

Okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir. Okulun kapalı olduğu dönemlerde çalışma süreleri yukarıda birinci fıkrada öngörülen süreleri aşamaz.

Umumi Hıfzısıhha Kanununun 173. maddesine göre; 12 yaşından aşağı bütün çocukların fabrika ve imalathane gibi her türlü sanat müesseseleriyle maden işlerinde amele ve çırak olarak istihdamı memnudur. 176. maddesine göre; mahalli belediyelerce bar, kabare, dans salonları, kahve, gazino ve hamamlarda 18 yaşın altındaki çocukların çalışması yasaktır. 

Çocuklarımızın hem bedenen hem de ruh sağlığı açısından da gazino, bar vb. yerlerde çalıştırılmaması gerekmektedir.

Mesleki Eğitimi Kanununun 9. maddesine göre; ilköğretimi bitirmiş olanlar, bir mesleğe hazırlanmak amacı ile çıraklık dönemine kadar işyerlerinde aday çırak olarak eğitilebilirler.  10. maddesine göre; çırak olabilmek için; 14 yaşını doldurmuş, 19 yaşından gün almamış olmak,  ancak, 19 yaşından gün almış olanlardan daha önce çıraklık eğitiminden geçmemiş olanlar, yaşlarına ve eğitim seviyelerine uygun olarak düzenlenecek mesleki eğitim programlarına göre çıraklık eğitimine alınabilirler. 

İlköğretim Ve Eğitim Kanunu 59. maddesine göre; ilköğrenim çağında olup da mecburi ilköğretim kurumlarına devam etmeyenler, hiçbir resmi ve özel іş yerinde veуa hеr ne surette olursa olsun çalışmayı gerektiren başka yerlerde ücretli veya ücretsiz çalıştırılamazlar.

Polis Vazife Ve Selahiyet Kanununun 12. maddesine göre; kanunî istisnalar saklı kalmak üzere, eğlence, oyun, içki ve benzeri amaçlı umuma açık ve açılması izne bağlı yerlerde onsekiz yaşından küçükler çalıştırılamaz.

Borçlar Kanununun 330. maddesine göre; 18 yaşın altındakilerin gece süresinde ve hafta tatilinde çalıştırılmaları yasaktır.

Sosyal Sigortalar Kanununun 60. maddesine göre; 18 yaşın altındaki işçilerin sigortanın bütün dallarına ilişkin prim ücreti esilmektedir. Ancak 18 yaşından önce geçmiş bulunan süreler 20 yılın hesabında dikkate alınmamaktadır.

Sendikalar Ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 20. maddesine göre; 16 yaşını doldurmuş olan ve Sendikalar Yasasına göre işçi sayılanlar sendika üyesi olabilirler. 16 yaşını doldurmamış olanların üyeliği kanuni temsilcilerinin yazılı iznine bağlıdır.

18 yaşından küçük olanların çeşitli işyerleri, kurum ve kuruluşlarda veya sokakta ve diğer yerlerde de çalışması/çalıştırılması kanunlarla düzenlenmiştir. Çocukların çalışması/çalıştırılması durumunda, kanunların yaptırım maddeleri işyeri sahiplerine veya çocukları çalıştıran kişilere uygulanır. Çocuk işçilerin hakları kanunlarla güvence altına alınmıştır.

3. ÇOCUK İSTİSMARINA KARŞI UYGULANAN SOSYAL POLİTİKALAR

Çeşitli kurum ve kuruluşların kapsamında, sokak çocukları – çocuk işçiliği gibi ailesi tarafından istismar ve  ihmal edilen çocuklar ile fiziksel, cinsel, duygusal istismara uğrayan çocuklara yönelik dünyada ve ülkemizde uygulanan pek çok sosyal politika hizmetleri bulunmaktadır. Çocukların, ailelerin sağlıklı ve kaliteli hayat standartlarına ulaşmaları, aynı zamanda sosyal hizmetlerin ve sosyal kurumların düzenlenmesi sosyal refah devleti anlayışının bir parçasıdır. Dünyada ve Türkiye’de sosyal refah devleti anlayışına göre çocuk istismarı durumunda uygulanan sosyal politikalar bulunmaktadır.

3.1. Dünya’da Çocuk İstismarına Karşı Uygulanan Sosyal Politikalar

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017’de yayımladığı “Çocuklara Yönelik Kötü Muamele” başlıklı raporda, dünya genelinde her dört çocuktan birinin fiziksel şiddete maruz kaldığı kaydedildi. Rapor, dünya çapında çocukların yüzde 23’ünün sarsılma, dayak yeme ve dövülmeyi içeren fiziksel şiddete maruz kaldığını belirtti. Raporda, çocukların yüzde 36’sının tehdit, azarlama, aşağılama ve baskı uygulama gibi duygusal şiddet mağduru olduğu kaydedildi.

Dünya genelinde kötü muamele gören çocukların yüzde 26’sı cinsel istismara maruz kaldı. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre, cinsel istismar mağdurlarının yüzde 18’ini kız çocukları, yüzde 8’inin ise erkek çocukları oluşturdu.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) Kasım 2017’de yayımladığı “Tanıdık Bir Yüz: Çocukların ve Gençlerin Hayatlarında Şiddet” başlıklı çalışma da milyonlarca genç ve çocuğun fiziksel şiddet ve cinsel istismara maruz kaldığını ortaya koydu.

UNICEF’in çalışmasında 28 ülkeden elde edilen veriler kullanıldı. Cinsel ilişkiye zorlanan 10 kız çocuğundan 9’unun bu olaya tanıdıkları kişiler tarafından maruz kaldıkları vurgulandı. Düşük ve orta gelirli 38 ülkede 17 milyon, 28 Avrupa ülkesinde 2,5 milyon kadın, 15 yaşından önce cinsel istismar ve cinsel şiddete maruz kaldığını belirtti.

Dünya’da açıklanan sayısal veriler oldukça yüksektir ve ülkeler her türlü istismara karşı önleyici tedbirler veya durum oluştuktan sonra çocukları korumaya yönelik çalışmalar yapması gerekmektedir.

Çocuk hakları evrensel insan hakları kültürünün yapı taşı ve gelecek nesillerin insan hakları güvencesinin temelini oluşturur. Avrupa Birliği’nin de temel değerlerinden biri olan “insan haklarına saygı ilkesi” çerçevesinde çocuklar Avrupa Birliği politikaları içerisinde önemli bir yere sahiptir. Avrupa Birliği’nin çocuklara ilişkin mevzuatının temelini Birleşmiş Milletler tarafından 1989 yılında hazırlanan ve 1990 yılında yürürlüğe giren “Çocuk Hakları Sözleşmesi” oluşturuyor.

Tarihsel olarak Avrupa’da çocuk işçiliği zorunlu eğitimin özendirilmesi amacıyla  alışmaya ilişkin yaş sınırlandırmalarını içeren yasalarla yasaklanmıştır. Direktif, 1989’da kabul edilen Çalışanların Temel Sosyal Hakları Topluluk Şartı üzerine inşa edilmiştir. Direktif, üye ülkelerin, çocukların çalıştırılmalarını yasaklamak üzere gerekli önlemleri almalarını öngörmektedir. Asgari çalışma ve istihdam yaşı ulusal mevzuatla öngörülen tam zamanlı zorunlu eğitim yaşının veya her halükarda 15 yaşın altında olmamalıdır(Erişim:http://translate.google.com.tr/translate?hl=tr&langpair=en%7Ctr&u=http://eurlex.).

Avrupa Birliği Üye ülkelerde; ergenlik çağındaki çocukların çalışması çok kesin kurallarla ve sıkı bir biçimde düzenlenmektedir. Bu nedenle, işverenler, gençlerin çalışma koşullarının yaşlarına uygun olmasını sağlamak zorundadır. Üye ülkeler, gençlerin ekonomik istismarları ile sağlık ve güvenliklerini, fiziksel, zihinsel, ahlaki ve sosyal gelişmelerini veya öğrenimlerini tehlikeye sokacak herhangi bir çalışmayı önleyecek önlemleri alacaklardır(Hermans, 2001:36).

Beş alanda Avrupa Birliği Politikalarının geliştirilmesi ve koordinasyonunu sağlayan bir finansal araç olan PROGRESS Programına göre;

  • İstihdam
  • Sosyal içerme ve sosyal koruma
  • Çalışma koşulları
  • Ayrımcılıkla mücadele
  • Toplumsal cinsiyet eşitliği,

Konularında program ekonomik kaynak sağlamaktadır.

Progress, AB üye ülkeleri ve aday ülkelere açık bir programdır. Avrupa’nın 2020 yılına kadar akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme için yoksulluğun azaltılması hedefi AB’nin en önemli stratejisidir. AB liderleri 2020 yılına kadar yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadele kapsamında 20 milyon insanın rehabilite edilmesini taahhüt etmektedirler. Yoksulluk ve sosyal dışlanmaya karşı Avrupa platformu hedefe ulaşmak için her düzeyde çalışmaktadır (Erişim:http://ec.europa.eu/social/main.jsp?langId=en&catId=327).

Progress Programı çocukların sağlıklı ve kaliteli yaşam standartları için ekonomik destek sağlamaktadır. Avrupa’da çocukların ihmal veya istismarı gibi risk altında olması ile yoksulluk gibi ekonomik açıdan da risk altında olmalarında, biyolojik ve psikolojik sağlıkları açısından Progress Programı ile ülkelerin sosyal politikaları olarak projeler üretilebilmektedir.

Almanya’da sosyal refahı arttırmaya yönelik politikalar çok sayıda kurum tarafından yürütülmektedir. Ulusal düzeyde bakıldığında, Buntestag ve Bundesrat adlı alman meclisleri istihdam ve sosyal güvenlikle ilgili kuralları ve araçları belirlemektedir. Ayrıca, aile, sağlık ve gelir politikalarının saptanması ve uygulanması da yetki alanlarında bulunmaktadır. Yerel yönetimlerin yetki alanına ise; federal hükümet ve eyalet parlamentoları tarafından yüklenen bazı görevler ile adil gelir dağılımını sağlamak için yapılan sosyal yardımlar, yerel sağlık kurumları ve çocuk bakımıyla ilgili kuruluşlar girmektedir(Kurşun ve Rakıcı, 2016:144). Alman meclisleri çocuk bakımını sağlayan yerlerin desteklenmesinde çalışmalar yaparak, sosyal hizmet alanında destek sunmaktadır.

Avrupa ülkelerinde sosyal refah uygulamaları temelinde düzenlenecek işlerin ailenin sorumluluğunda oluşu; örneğin, ülkedeki kreş sayısının diğer Avrupa ülkelerinden daha az oluşu, ailelerin çocukları üzerinde mali sorumluluklarının sürmesi ve çocukların yetişkin olduktan sonra da çoğunlukla ailenin yanında yaşamaları gibi örnekler refah rejiminin aile merkezli yapısı hakkında önemli ipuçları verir(Kurşun ve Rakıcı, 2016:145). Bu durum da çocukların ailelerin yanında bakımının sağlanması ile ailelere devlet tarafından maddi yardım gibi bir çok yardım yapılmasını gerektirmektedir.

İskandinav ülkelerinden olan Norveç’in sosyal refah seviyesi oldukça yüksektir. Doğurganlık oranı Batı Avrupa ortalamasından daha yüksektir. Analistler, bu durumu ülkenin cömert aile politikalarına bağlamaktadırlar. Bunun önemli bileşenleri arasında, uzun dönemli ücretli izinler ve çocuk bakımında verilen devlet destekleri yer almaktadır(Kurşun ve Rakıcı, 2016:148). Çocuk bakımının ülke politikası olarak maddi ve diğer konularda desteklenmesi ile istismar ve ihmal edilen çocuk riski azalmaktadır.  Çünkü, yoksulluk, işsizlik gibi faktörler çocukların istismarına ve ihmaline sevk edebilmektedir.

Norveçte kadınların bir işi vardır veya kadınlar aktif olarak iş arar. Bu nedenle çocuk yuvalarının en çok olduğu ülke Norveç’tir. İlkokulun ilk dört yılında da okul sonrası çocuklara ücretli bakım ve etüt sağlanır. Oluşturulan bu sistem ile anne ve baba aktif olarak çalışabilir. Yuvaların çoğunluğu devlete aittir. Devlet yuva parasının bir kısmını karşılar, çocuk henüz yuvaya başlamamışsa bu para doğrudan aileye verilir. Norveç’te okul, ders kitapları, ilkokul çantası, kırtasiye, kütüphaneler, sağlık hizmetlerinin tümü devlet tarafından karşılanır. Bunlar dışındaki ihtiyaçlar için diğer çocuklarla aynı oranda karşılayamayan çocukların ailelerine devlet ayrıca maddi yardım yapar(Albayrak ve Birinci, 2017:76).  Örneğin her çocuğun yaşına uygun bir oyuncağı, bisikleti olmalıdır, şeklinde düşünce yapısı ile Norveç’te çocuklar için fırsat eşitliği sağlanmaya çalışılmakta ve çocukların istismar/ihmal edilmesini önleyici tedbirler alınması sağlanılmaktadır.

1896 yılında çıkan Guardianship Board Act ile çocukların korunması Norveç’te devlete verilmiştir. Bu yasaya göre aile tarafından ihmal edilen çocuklar için aileler uyarılmakta ve tehlike oluşması durumunda çocuklar ailelerinden alınarak koruyucu aile yanına verilmekteydi. 1983 yılında Çocuk Refahı Yasası ile bakıma muhtaç çocukları da dahil ederek özellikle koruma önlemleri artırılmıştır(Albayrak ve Birinci, 2017:79). 

Norveç’te Barnevern Sistemi (Türkiye’de eski adı Çocuk Esirgeme kurumun şimdiki adı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü) tarafından sağlanan yardımlar; 2014 yılı sonuna kadar, 53088 çocuk ve genç (0-22 yaş aralığı) Barnevern hizmetinden yararlanmıştır. Bu yardım evde yardım şeklinde olabileceği gibi ağırlıkla gönüllü olarak ev dışına yerleştirmeleri şeklinde olmaktadır. 2014 yılı sonuna kadar, çocuk refahı hizmeti yardım almış çocuklardan % 61’i evlerinde yardım almıştır(Albayrak ve Birinci, 2017:79). Ailelerin evde maddi ve sosyal güvence ile desteklenerek çocuklarının bakımlarının ve ihtiyaçlarının karşılanması devlet politikası olarak ağırlıklıdır.

İsveç’te Sağlık ve Sosyal İşler Bakanlığı’na bağlı Ulusal Sağlık ve Refah Kurulu vardır. Özel Aile Danışmanlığı Merkezi, yine belediyelere bağlı olarak Aile Çocuk Sosyal Servisi, Engelliler Merkezi, Çocuk ve Gençlik Rehabilitasyon Merkezleri bulunmaktadır(Albayrak ve Birinci, 2017:83). Sokak çocukları veya her çocuk için madde bağımlılığı ile mücadele, çocuk istismarı ve ihmalinde bu kurumlar tarafından çocuklara ve ailelerine destek verilmektedir.

İstismara ve ihmale uğrayan çocukların suça sürüklenme riskleri vardır. Suç işledikten sonra ise İsveç’te yapılan sosyal politikalarda, çocuk için onarıcı adalet sistemi uygulanarak, topluma yeniden sağlıklı birey olarak kazandırılması amaçlanmaktadır.

Aile içi şiddete uğrayan bir çocuk için; sosyal çalışmacı çocuğu izlemeye alır, şiddetin tekrarlanması durumunda çocuk sosyal hizmetlere gönderilir. İsveç’te gerekli önlemleri alma sosyal hizmetlerin ana görevidir. Sadece yaptırım söz konusu ise mahkeme karar alır. İsveç’te 15 yıldır ‘Kadın Huzurunu Bozma’ ile ilgili uygulamalar mevcuttur. Şiddet olayında aile birlikte yaşarken oluyorsa uzaklaştırma yerine tutuklama yoluna gidilmektedir. Ayrı yaşam söz konusu ise uzaklaştırma kararı alınır. Alkol nedeniyle aile içi şiddet uygulayanlar alkol tedavisine zorunlu olarak gönderilir ve kontrol altında tutulur. Ayrıca, İsveçli doktorlar çocuğun şiddet gördüğü sonucuna varırsa sosyal hizmetlere bildirmek zorundadır(Albayrak ve Birinci, 2017:90).  Çocukların fiziksel istismara uğraması durumunun hem adli süreci hem de sosyal hizmetlerle politikalar üreten süreci bulunmaktadır. Çocuğa ve kadına yönelik şiddet, bir bütünlük içinde değerlendirilmiş olup, şiddet uygulayanların tutuklanması durumu bu suçu işleyen kişiler için önemli bir yaptırımdır. Çocukların psikolojik ve biyolojik tedavisi için devlet tarafından desteklerde sunulmaktadır.

17 Şubat 2012 tarihinde Hollanda ve Türkiye arasında sağlanan ikili işbirliği programlarından birisi olan MATRA Projesi ile Hollanda Amsterdam’a Çocuk İstismarı, Kayıp Çocuklar hakkında görevli olarak giderek hazırlamış olduğum Türkiye raporumda yer alan, Holllanda Amsterdam’da bulunan “Zedenpolitie” isimli merkez; çocuk istismarı ve ihmalinden mağdur olan kişilerin müracaat ettikleri ve bütün işlemlerinin yapıldığı yerdir. Kaçan, kaçırılan çocuklar, aile içi şiddet gören çocuklar, fiziksel, cinsel, duygusal-psiklojik istismar gören çocuklarla ilgili çalışmaların hepsi bu merkezden yapılmaktadır. Fiziksel, cinsel istismara uğrayan çocukların sağlık muayenesinin, mağdurun rehabilitasyonunun ve soruşturmanın  yapıldığı yerdir.

Zedenpolitie’de cinsel istismar mağduru çocukla görüşme yapılan oda; yuvarlak-daire biçiminde, çocuğa cinsel istismarı anımsatmayacak, sivri köşelerin olmayacağı bir şekilde nötr renklerle dizayn edilmiştir. Engelli çocuklar için ayrı bir şekilde soru sorma resim teknikleri vardır. Çocuklara sunulan kartlarda iç çamaşırı resimleri vs. vardır, bu kartlar kullanılarak çocuğa istismar durumu anlattırılabilir ya da bebek resmi vardır, bu resim üzerinden çocuğa soru sorarak olay anlattırılabilir.

Ülkemizde tam olarak mağdur ve suça sürüklenen çocukların bir arada bütün işlemlerinin yapıldığı tek bir merkez yoktur. Emniyet Müdürlüklerine bağlı Çocuk Şube Müdürlükleri vardır, ancak orada da mağdur çocukla sosyal çalışmacı eşliğinde görüşme veya şuça sürüklenen çocukların ifadeleri alınmaktadır. Daha sonra çocukların durumlarına göre hastane ve adliyeye götürülme durumları olabilmektedir.  Ancak ülkemizde 2011 yılında kurulmuş olan Sağlık Bakanlığına bağlı Çocuk İzlem Merkezleri cinsel istismara uğrayan çocuklarla ilgili tüm iş ve işlemlerin bir arada yapıldığı merkezdir. Ama Hollanda’da cinsel, fiziksel, ekonomik, duygusal istismar ve ihmal gibi her türlü durumda çocuklarla ilgili işlemleri tek bir merkezden yürütülmektedir. Zedenpoitie Merkezinde, çocuk istismarı şüphelisinin ifade alma işlemlerinin de yapıldığı ayrı bir bina vardır. Ayrıca nezarethanesi de vardır. Tek bir kampüsten çocuklarla ilgili tüm iş ve işlemler yürütülmektedir ve 24 saat açık bir yerdir.

2006 yılında, “Çocuk İşçiliğinde Sona Doğru: Ulaşılabilir Bir Hedef” isimli, Uluslararası Çalışma Konferansında yer alan; 1992 yılından itibaren dünya üzerinde uygulamaya başladığı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi Uluslararası Programı (IPEC) projesi çerçevesinde çocuk işçiliği ile mücadelede önemli mesafe kat etmiştir. Çocuk işçiliği konusunda Avrupa Komisyonu’nun doğrudan finansman katkısı sağladığı ilk projedir.

Ülkelerin ulusal politika geliştirme uygulama çabalarını desteklemektedir. Hâlihazırda 87 ülkede yürütülen Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi Uluslararası Programına (IPEC) 1992 yılı itibariyle katılan ilk 6 ülkeden biri olan Türkiye, çocuk işçiliği ile mücadele modelleri konusunda öncü ülkeler arasında yer almaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi Uluslararası Programının desteğiyle 2004 yılına kadar hükümet işçi ve işveren kuruluşları, yerel yönetimler diğer sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerle işbirliği içerisinde 101 proje yürütülmüştür. Bu projelerin sonucunda “Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Sona Erdirilmesi İçin Zamana Bağlı Ulusal Politika ve Program Çerçevesi” hazırlanmıştır.25 Türkiye tarafından 25 Ocak 2001 tarihinde onaylanan, 182 sayılı “En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler Sözleşmesi” çerçevesinde sokakta çalışma, sanayide, mobilya sektöründe yapılan işler ve tarımda mevsimlik gezici işlerde çalışma, öncelikle müdahale alanları olarak belirlenmiştir(Dervişoğlu, 2012:96).

Ayrıca teknolojinin gelişmesi ile internet yoluyla çocuk istismarı yaygınlaşmaya başlamaktadır. Çocuklara yönelik istismar vakalarının öne çıktığı alanlardan birini internet içerikleri. İnternette özellikle çocuklara yönelik şiddet ve cinsel içerikli yayınları azaltma hedefiyle İngiltere’de kurulan “İnternet İzleme Vakfı”, 2016 yılında çocuk istismarına dair içeriklerin yer aldığı 57 bin 335 internet sitesi tespit etti.

Vakfın raporunda, internet mağdurlarının yüzde 89’unun kız çocukları olduğu ve bu içeriklerin yüzde 60’ının da Avrupa merkezli sunuculardan elde edildiği kaydedildi.

Bu tür sitelerin yüzde 92’sinin Hollanda, ABD, Kanada, Fransa ve Rusya’dan yönetildiği ifade edildi.

Dünya Sağlık Örgütünün 2017 yılı raporunda, her yıl 15 yaş altı yaklaşık 41 bin çocuğun cinayete kurban gittiğini tespit etti. UNICEF’in raporunda ise her 7 dakikada bir gencin şiddet sonucu öldürüldüğü kaydedildi.

Dünyada Çocuk İşçiliğinin İstatistiki Göstergeleri

Tablo 2: 2000-2012 Yılları Arasındaki, 5-17 Yaş Grubu Çocuk İstihdamı, Çocuk İşçi ve Tehlikeli İşlerde Çalışan Çocukların Cinsiyete Göre Dağılımları (Adıgüzel ve ark., 2015:29).

2000-2012 yılları arasındaki, 5-17 yaş grubunu kapsayan çalışan çocukların cinsiyete göre dağılımlarına yer verilmiştir. Buna göre 2012 yılında toplam 168 milyon olan çocuk işçilerin oranları incelendiğinde; erkek işgücünün sayısı 100 milyon ile %12.2 iken; kız işgücünün sayısı ise 68 milyon ile %8.9 ’dur. Yine tabloya göre her yıl çocuk işçiliği sayısının hem erkek bazında hem de kız çocuk işçisi bazında azaldığı görülmektedir. Bu durum Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Çocuk İşçiliğini Önlenmesi Uluslararası Programı (IPEC) desteğiyle tüm dünyada yürüttüğü 1.000 kadar programla çocukların çalıştırılmasına karşı yapmış olduğu programların amacına uygun olarak gerçekleştirildiğinin en temel göstergesidir(Adıgüzel ve ark., 2015:29).

3.2. Türkiye’de Çocuk İstismarına Karşı Uygulanan Sosyal Politikalar

Türkiye’de Çocuk İstismarına Karşı Uygulanan Sosyal Politikalar kurum ve kuruluşların tek olarak veya ortak projelerle işbirliği şeklinde yapılmaktadır. Bunlarla ilgili sosyal politika çalışmaları genel olarak şu şekildedir;

Sağlık Bakanlığı Tarafından Uygulanan Sosyal Politikalar

2011 yılında kurulan ve 2012/20 sayılı  Genelgeye göre de ülkemizde işlevsel bir şekilde yaygınlaşması amaçlananÇocuk İzlem Merkezleri, geleceğimizin teminatı olan ve cinsel istismara uğrayan çocuklarımızın her türlü tehlikeden korunarak bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı, eğitimli ve topluma yararlı bireyler olarak sosyal hayatta yerlerini almalarını sağlamayı amaçlayan, ayrıca cinsel istismara uğrayan çocukların olayı defalarca anlatmasıyla gerçekleşen ikincil örselenmesini asgariye indirmek, adli ve tıbbi işlemlerin bu alanda eğitimli kişilerden oluşan bir merkezde ve tek seferde gerçekleştirilmesini temin etmek amacıyla kurulmuştur.

Cinsel istismara uğrayan mağdur çocukların; kolluk kuvvetleri, adli merciler ve sağlık kurumları tarafından ayrı ayrı değerlendirilmesi ve bu süreçte yaşadıklarını defalarca dile getirmek zorunda bırakılması, gizliliğin yeterince sağlanamaması, ilgili kurumlarda çocukla görüşme yapanların; çocuğun ruhsal durumunu gözeterek görüşme yapabilecek yeterlilikte eğitime sahip olmaması halinde, çocuğun uğradığı travma şiddetlenmektedir. Çocuk İzlem Merkezleri kuruluna kadar cinsel istismara uğrayan mağdur çocuk travmatik olayı kolluk birimine, adliyedeki yetkili birimlere, doktor raporu almaya götürüldüğünde hastane personeline gibi pek çok yerde birçok kişiye aynı travmatik olayı defalarca anlatmak mecburiyetinde kalmış olup, çocuklarda psikolojik olarak örselenme ve travmatik durumu defalarca yaşama gibi durumlar söz konusu olabilmektedir.

Artık ülkemizde kurulan bu merkezlerle mağdur çocuk Sağlık Bakanlığı bünyesindeki Çocuk İzlem Merkezine yönlendirilerek, orada önce sağlık muayenesinden geçirilerek, sonra da eğitimli psikologlar, çocukla adli görüşme personelleri tarafından, çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uygun iletişime geçilir. Çocuk örselenmeden yaşadığı travmatik olayı uzman yetkili adli görüşmecilere aynalı odada tek seferde anlattırılır. Aynalı odanın diğer tarafından avukat, savcı, kolluk görevlisi, doktor gibi yetkili olan personeller çocuğun verdiği ifadeyi izler ve soru sormak istediklerinde adli görüşmecinin kulağında bulunan kulaklık ile birbirleri arasında iletişim sağlanır ve soru iletilir. Adli görüşmeci soruyu çocuğu örselemeyecek şekilde yöneltir ve çocuğa sorulması istenen soruyu sorar. Çocuktan alınan bilgiler doğrultusunda adli ve kolluk işlemleri başlar.

Emniyet Genel Müdürlüğü Tarafından Uygulanan Sosyal Politikalar

Emniyet Genel Müdürlüğünde çocuklarla ilgili özel bir alanın oluşturulması, 1995 yılında Asayiş Dairesi Başkanlığına bağlı Küçükleri Koruma Büro Amirliği şeklinde kurulmuştur. 2002 yılında ise Asayiş Dairesi Başkanlığına bağlı Çocuk Şube Müdürlüğü şeklinde daha kapsamlı bir değişikliğe gidilmiş olup, çocuklarla ilgili 81 ilde bulunan bu müdürlükler tarafından çocuklarla ilgili çeşitli projeler yapılmaya başlanılmıştır.

Risk altında bulunan sokak çocuklarının, suçlardan ve zararlı alışkanlıklardan korunması, çocukların sokakta farklı işlerle uğraştırılmasından ve sokakta yaşayan çocuk olmasından korunması amacı ile mesleki beceri ve iş imkânı verilerek topluma sağlıklı bireyler olarak kazandırılması amacıyla Valiliklerle beraber, İl Emniyet Müdürlüğü koordinesinde, Büyükşehir Belediyesi,  İŞKUR İl Müdürlüğü, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü gibi kurum ve kuruluşların destekleri ile yürütülen “Çocuklarımızın Mutlu Geleceği İçin Umut Yıldızı” projesi yürütülmektedir. Çocuklara periyodik olarak verilen mesleki eğitimlerle çocukların ileriki zamanlarında işe yerleştirilmeleri amaçlanmıştır.   

TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi Tarafından Yapılan Çalışmalar

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), bilindiği gibi yasama ve denetim fonksiyonlarını yerine getirmekte olup TBMM’nin çalışmalarını yürütürken insan haklarına ve çocuk haklarına gereken özeni göstermesi beklenmektedir. Bu kapsamda TBMM’de insan haklarının incelenmesine yönelik İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ve çocuk hakları ile çalışmak üzere de Çocuk Hakları İzleme Komitesi kurulmuştur. Tüm siyasi parti gruplarından temsilcilerin yer aldığı Çocuk Hakları İzleme Komitesi 2008 yılından bu zamana çalışmalarını yürütmektedir. Çocuk Hakları İzleme Komitesi, çocuklar veya çocuk savunucuları tarafından kendilerine iletilen ya da kamuoyu gündemine gelen konular doğrultusunda komite üyesi milletvekilleri aracılığıyla TBMM’de duyarlılık oluşturulması çalışması yürütmektedir. Geniş bir yelpazede çocuklara ve sorunlarına

ulaşılması amaçlanmaktadır. Çocuk Hakları İzleme Komitesi’nin çalışmalarına, başta Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin Türkiye’deki uygulanmasını izlemekten sorumlu kuruluş olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere ulusal ve uluslararası birçok kuruluş katkı sunmaktadır(Kurt, 2016:122).

Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Tarafından Uygulanan Politikalar

Ülkemizde çocuklarla ilgili her dönem sosyal politikalar olmuştur. 1983 tarihinde, 2828 Sayılı Yasa İle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu kabul edildi ve kurumun adı 2011 Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak düzenlendi.

Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı sosyal politikalar ile korunma ihtiyacı altında bulunan çocukların daha sağlıklı, mutlu ve biyolojik-psikolojik gelişimleri açısından daha olumlu olması amacı ile yapılan hizmetlerden bazıları şunlardır;

Çocuğun Aile Yanında Bakımı

Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2016 Yılı Faaliyet Raporu’nda yer alan; “Aile Yanında Destek Faaliyetleri” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının, son yıllarda hizmet sunumunda yapmış olduğu değişiklikle kuruluş bakım odaklı hizmetler yerine aile yanında bakım odaklı hizmetlere ağırlık ve öncelik vermektedir. Sosyal ve Ekonomik Destek Hizmetleri Hakkında Yönetmelik gereği çocukların kurum bakımına alınmaksızın desteklenmesi kapsamında sosyal ekonomik destek hizmetleri yürütülmektedir. Bu hizmetler 81 İl Müdürlüklerince ülke düzeyinde korunmaya, yardıma ve bakıma muhtaç kişilere kurum bakımına alternatif hizmet olarak sunulmaktadır. Ekonomik yetersizlikten kaynaklanan nedenlerden dolayı kurum bakımına alınma riski bulunan kişilerin çocukları ailesi yanında ekonomik destek sağlanarak aile bütünlüğü korunmuş olmaktadır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının İstatistikî verilerine göre; koruma altına alınmadan aile yanında destek verilen 2012 yılındaki çocuk sayısı 33344’tür. 2016 yılı İstatistikî verilerine göre 84872 olup, koruma atına alınmadan aile yanında destek verilen çocuk sayısında artış olduğu görülmektedir.

Çocuğun aile yanında bakımının sağlanarak, devlet tarafından ailenin ekonomik olarak desteklenmesi ile çocuklar biyolojik ve psikolojik açıdan daha sağlıklı bir şekilde evlerinde gelişimlerini tamamlayabilirler. Ayrıca çevre faktöründeki kişilerle iletişime geçerken veya eğitim hizmetinden kendi ailesinin yanındayken yararlanan çocuklarda, psikolojik açıdan daha çok kendine güvenen sağlıklı bireyler olarak yetişmesi durumu söz konusu olabilmektedir.

Koruyucu Aile Hizmetleri

2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununa göre;

Koruyucu aile başlıklı maddeye göre;  mahkemece korunma kararı alınan korunmaya ihtiyacı olan çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi bu Kanuna göre kurulmuş kuruluşlarda olduğu kadar Kurumun denetim ve gözetiminde bir “Koruyucu Aile” tarafından da yerine getirilebilir. Koruyucu aileye, korunmaya ihtiyacı olan çocuğun bakımı ve yetiştirilmesine karşılık olarak ikinci fıkra kapsamında ödeme yapılabileceği gibi koruyucu aile bu işi gönüllü olarak da üstlenebilir.

2007 yılı Faaliyet Raporuna göre; “Koruyucu Aile Hizmeti”, değişik sebeplerle öz ailesinin yanında bakılamayan çocukların, belli bir süreliğine, bakımlarını üstlenen aile ya da kişilerin yanında, devlet denetiminde yetiştirilmeleri olarak tanımlanmaktadır. Bu hizmeti veren aileye de koruyucu aile denilmektedir. Tüm dünyada, korunmaya muhtaç çocuklar için en çok tercih edilen bakım şekli, koruyucu aile bakımıdır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının İstatistiki verilerine göre; 2016 yılında Türkiye’de koruyucu aile sayısı 4115’tir. Koruyucu aile yanında bakımı sağlanan 2012 yılındaki çocuk sayısı 1492’dir,  2016 yılında ise 5.004 olup, koruyucu aile yanında bakımı sağlanan çocuk sayısında artış görülmektedir.

Ailesi tarafından istismar veya ihmal edilmiş çocuklar devlet tarafından koruyucu ailelerin yanına yerleştirilerek, çocuklara hem aile sevgisi verilmiş olmakta hem de sağlıklı gelişimlerinin sürdürülmesi için ortam sağlanmış olmaktadır.

Evlat Edinme Hizmetleri

Evlat edinme; aileden yoksun çocuk için devamlı koruma içerir. Bir çocuğun evlat edinilmesi; bir yasal çocuk ebeveyn ilişkisi ruhsal eği­timsel ve sosyal ilişkiye dayandırılmalıdır (kan bağına dayandırılmamalıdır) ve çocuğun ailesi çocuğun güvenlik önlemlerini karşılamak istemiyor ya da karşı­lamıyorsa çocuğun güvenlik önlemleri sağlanmalıdır. Eğer çocuğun rızası yoksa çocuğun evlat edinme hakkı olamaz. Evlat edinmenin amacı çocuğa aile bulmaktır, aileye çocuk bulmak değildir (Polat, 2015:194).

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının İstatistikî verilerine göre 2012 yılında evlat edinilen çocuk sayısı 12057’dir, 2016 yılında ise evlat edinilen çocuk sayısı 15007’dir ve aile yanında evlat edinilen çocuk sayısında artış olduğu gözlemlenmektedir.

Çocuk özlemi çeken, tedavi olup çocuğu olamayan veya çocuğu olmasına rağmen yeni bir evlat edinmek isteyen bir çok aile vardır. Bir yandan da aile hasretliği çeken, bir ailesi olsun isteyen çocuklar da yuvalarda bulunmaktadır. Ülkemizde Aile Ve Sosyal Politikalar Müdürlüklerince, çocuk sahibi olmak isteyen kişiler ve anne babasından ayrı kalmış çocuklar bir araya getirilerek, ailelerin evlat edinilmesi sağlanmaktadır.

Çocuk ve Gençlik Merkezleri

24539 sayılı – Çocuk ve Gençlik Merkezleri Yönetmeliğine göre; sosyal tehlikelerle karşı karşıya olan sokakta yaşayan çocuklar ile sokakta çalıştırılan çocuk ve gençlerin rehabilitasyonları ve topluma yeniden kazandırılmalarını sağlamakla görevli, Çocuk ve Gençlik Merkezlerinin kuruluş ve çalışma esaslarını, hizmet standartlarını belirlemek, ilgili kişiler ve kurumlar arasında eşgüdümü sağlamak ile hizmetin en etkili ve verimli şekilde yürütülmesine ilişkin kuralları saptamaktır.

Eşler arası anlaşmazlık, ihmal, hastalık, kötü alışkanlık, yoksulluk, terk ve bu gibi nedenlerle sokağa düşerek sosyal tehlike ile karşı karşıya kalan veya sokakta çalıştırılan çocuk ve gençlerin geçici süre ile rehabilitasyonlarını ve topluma yeniden kazandırılmalarını sağlamak amacı ile kurulan yatılı ve gündüzlü sosyal hizmet kuruluşları olan çocuk yuvaları, yurtları vs. çocukların kaldıkları yerler çocuk ve gençlik merkezleri kapsamındadır.

Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2016 Yılı İstatistikî verilerine göre Türkiye’de Çocuk Bakımında Bulunan Kuruluş Sayısı ve Bakılan Çocuk Sayısı;

Tablo 3: Kuruluş Sayısı ve Bakılan Çocuk Sayısı

(Erişim: http://cocukhizmetleri.aile.gov.tr/data/544e2899369dc318044059c3/2016.pdf)

YIL: 2016 Ay: AralıkKuruluş SayısıBakılan Çocuk Sayısı
Çocuk Yuvaları (0-12)6323
Yetiştirme Yurtları (13-18)8396
Çocuk Yuvası ve Kız Yetiştirme Yurdu (0-18)4254
Çocuk Evleri Sitesi (Sevgi Evi)925.257
Çocuk Evleri1.0925.626
Çocuk Destek Merkezi681.463
TOPLAM1.27013.319

Tabloya bakıldığında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Türkiye geneli çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk yuvası ve kız yetiştirme yurdu, çocuk evleri sitesi(sevgi evi), çocuk evleri, çocuk destek merkezi 2016 yılı toplam kuruluş sayısı 127’dir, bakılan çocuk sayısı da 13319’dur.

Anka Çocuk Destek Programı

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2016 Faaliyet Raporuna göre; “Anka Çocuk Destek Programı”yla çocukların suça sürüklenmeleri, suç mağduru olmaları ve sokakta sosyal tehlikelerle karşı karşıya bulunmaları nedeni ile yaşadıkları travmaların etkilerinin en aza indirilmesi amaçlanan bu çocuklarımızın; düşünen, kendini geliştiren, kendine ve başaracağına inanan, yaşam becerisini zenginleştiren, entelektüel kapasitesini geliştiren, refah ve mutluluk içinde yaşam kalitesini arttıran çocuklar olmaları hedeflenmektedir.

Çocuk Destek Merkezleri; suça sürüklenmesi, suç mağduru olması veya sokakta sosyal tehlikelerle karşı karşıya kalması sebebiyle haklarında bakım tedbiri veya korunma kararı verilen çocuklardan; psiko-sosyal desteğe ihtiyaç duyduğu tespit edilen çocukların temel gereksinimlerini karşılamak, fiziksel, duygusal, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını belirleyerek gerekli müdahaleleri gerçekleştirmek, aile ve yakın çevrelerine dönmelerini veya diğer sosyal hizmet modellerine hazır hale gelmelerini sağlamak üzere geçici süre ile bakım ve korunmalarının sağlandığı merkezlerdir.

Çocuk Destek Merkezlerinin sayısı, 2016 yılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının İstatistikî verilerine göre; kuruluş sayısı 68’dir ve bakılan çocuk sayısı 1463’tür.

Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2016 Yılı Faaliyet Raporuna göre; Çocuk Destek Merkezlerinde bulunan çocukların eğitim ve öğretim sistemi içerisinde örgün eğitime devam etmesinin riskli olduğu durumlarda eğitim tedbiri kapsamında merkezlerin içinde oluşturulan sınıflarda bireyselleştirilmiş eğitim alması için il milli eğitim müdürlüğü ile işbirliği yapılmaktadır. Merkezde bulunan çocukların eğitim ve öğretimine yönelik olarak tüm ihtiyaçları karşılanmaktadır. Çocukların burs, kredi, harç ve öğrenci yurtlarından yararlanmaları sağlanmakta ve öğrenimleri süresince izlenerek gereksinimleri karşılanmaktadır. Bununla birlikte kuruluşa gelirken eğitim siteminin dışında kalmış olan çocukların da eğitimlerini tamamlamaları için çocukların açık ilköğretim, açık lise gibi eğitim sistemi içinde yer almaları sağlanmakta ve yine tüm eğitim imkânları bu çocuklar için de sunulmaktadır.

SONUÇ

Çocuklar kendilerini güvende hissedecek şekilde en çok rahat edecekleri yeri ailelerinin yanı olarak tercih ederler. Ancak buna rağmen, çocuğun istismarı olgularında da en çok risk altında oldukları yerde aileleridir. Özellikle annelerinin çocuklarını büyütürken ya da problem çözme aşamalarında sıklıkla fiziksel ya da duygusal istismar-ihmal davranışı uyguladıkları bilinmektedir. Ailelerin bu durumlarına dışarıdan çok fazla müdahale gelmez. Çocukluk döneminde fiziksel, sözel istismar davranışlarına maruz kalan bir birey gelecekte de sorun çözme tekniği olarak öğrendiği şiddet davranışlarını kullanma ihtimali olabilmektedir.

Ekonomik istismara maruz kalan sokak çocukları, çocuk işçiler ailesinin bütçesine katkıda bulunmak amacıyla sokakta dilencilik, mendil satma veya cam silme gibi çeşitli şekillerde çalışmaktadır. Sokakta çalışan çocuklar kendi aralarında farklı farklı başlıklara ayrılabilir. Okuldan arta kalan zamanda çalışarak aile bütçelerine ek gelir sağlayanlar olduğu gibi bütün bir aileyi geçindirmek durumunda olanlar da bulunmaktadır.  Aile içi şiddet, cinsel/fiziksel istismar gibi nedenler çocukların sokağa yönlemesine sebebiyet verebilmektedir. Çocuklar dayak veya cinsel istismardan kaçmak için sokakta yaşamayı tercih edebilmektedir ve sokağın getirdiği tehlikelere, madde bağımlılığı ile her türlü istismara maruz kalabilmektedirler. 

Çocuklar toplumun dezavantajlı en masum kısmını oluşturmakla birlikte, yaşanılan olumsuz durumlardan en çok yine kendileri etkilenmektedir. Çocuğun anne babasını anlayacağından ziyade anne babanın çocuğunu anlayabileceği yaklaşımla çocuklara bakılmalı ve onların her türlü psikolojik ve biyolojik ihtiyaçlarının giderilmesi için uğraş verilmelidir. Eğer ailede ihmal veya istismar edilen çocuk var ise, devletin yaptırım olarak adalet mekanizması ile korunma altına alınması gereken çocuklar için sosyal politikaların sürekli üretilmesi gerekmektedir ve ülkemizde mağdur-korunma altına alınması gereken çocuk olduğunda devletin yurtları, sevgi evleri, çocuk destek merkezleri gibi çocukların durumuna göre bakım ve rehabilitasyon merkezleri bulunmaktadır. Ayrıca her türlü istismarı önlemek için öncelikle bilinçli ailelerin çoğalması ve bilinçli toplumun oluşmasına ihtiyaç vardır. Toplumuz bilinçlendikçe çocuk istismarı ile ilgili durumlar daha çok günyüzüne çıkabilecektir ve ayıp olarak nitelendirilen çocuğun cinsel istismarı konusunda daha çok bilinçli bir toplum olmuş olunacaktır.

Toplumumuzda çocuğa verilen önem noktasında kültürel değerlerimizin, gelenek-göreneklerimizin, yapılan bilimsel çalışmalarda daha fazla yer alması gerektiği düşünülmektedir. Ayrıca çocuk alanında çalışan her personelin hizmet içi eğitim programlarında, seminerlerde “Çocuk Hakları, Çocukla İletişim,  Çocuk İstismarının Önlenmesi, Mahremiyet Eğitimi(İyi dokunma – Kötü dokunma)” gibi eğitimlerin yer almasına özen gösterilmesi gerekmektedir.

KAYNAKÇA

Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. (2017). 2016 Yılı Faaliyet Raporu,  ss.74

Adıgüzel, O., Yüksel, H., Yüksel, M., (2015). Journal Of Kastamonu University Faculty Of Economics And Administrative, Dünyada Ve Türkiye’de Sosyal Politika Temelinde Dezavantajlı Bir Grup Olarak Çocuk İşçiler Realitesi, ss.29

Albayrak, E. T., Birinci, M.(2017), Sosyal Devlet Modelleri: Sosyal Demokrat Model, İsveç- Norveç Örneği , İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi,ss.76-83

Akbıyık, N., Görücü, İ.(2010), Türkiye’de Mevsimlik Tarım İşçiliği: Sorunları Ve Çözüm Önerileri, Hikmet Yurdu Düşünce – Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, ss.210-212

Altuntaş, B.(2003). Mendile, Simite, Boyaya, Çöpe Ankara Sokaklarımda Çalışan Çocuklar, İletişim Yayınları, İstanbul, ss.43

Avşar, Z., Öğütoğulları E. (2012). Çocuk İşçiliği ve Çocuk İşçiliği İle Mücadele Stratejileri, Sosyal Güvenlik Dergisi, Ankara, ss. 25

Ayral, F. (2010). Çocukların Cinsel İstismarı Suçu ve Bu Suçla Mücadele , Yalın Yayınevi, İstanbul, ss.13

Büyükyazıcı, Z., Engin, P., Oral, K. Ü.(2010). Türkiye’de Çocuk İstismarı Ve Aile İçi Şiddet Araştırması – Özet Rapor, ss. 30

Coşkun, S., Genç, Ş.(2013). Ensest. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, ss.217

Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. (2008). 2007 Yılı Faaliyet Raporu. SHÇEK Yayını, Ankara, ss. 15.

Duyar, İ. & Özener, B. (2003). 1. Baskı,  Çocuk İşçiler, Ütopya Yayınevi, Ankara, ss. 21

Ennew, J. (1998). 1.Baskı,  Sokak Çocukları ve Çalışan Çocuklar,: Tisamat Basım Sanayi, Ankara, ss.14-15

Gülçubuk, B.(2012) Çocuk Emeği Sömürüsü ve Toplumsal Duyarlılık,  Çalışma ve Toplum Dergisi, ss.75-78

Hermans, S.(2001). Avrupa Birliğinin Sosyal Politikası ve Türkiye’nin Uyumu, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul, ss.36

ILO, (2006). Çocuk İşçiliğinde Sona Doğru: Ulaşılabilir Bir Hedef. Uluslararası Çalışma Konferansı, 95’inci Oturum, Ankara, ss.1-5

İçli, G. T. (2009). 1. Baskı,  Çocuk Suç ve Sokak – Sokakta Yaşayan Suç İşleyen ve Suça Maruz Kalan Çocuklar, : Başbakanlık Aile ve Sos.Ar.Genel Müd. Yayınevi, Ankara  ss.13

İstanbul Büyükşehir Belediyesi(2007), “İstanbul Sokak Çocukları Rehabilitasyon Modeli Sempozyumu”, Teorik Bilgilerle Zenginleştirilmiş Sempozyum Kitabı

İşeri, E. (2006). Duygusal İstismar. Çocuk İstismarı ve İhmaline Multidisipliner Yaklaşım,  Ankara Üniversitesi Basımevi,  ss.31

Kurşun, A., Rakıcı, C. (2016). Sayı:2. Uluslararası Ekonomi ve Yenilik Dergisi, Sosyal Refah Devletinin Tarihi Süreci ve Günümüz Bazı Refah Devletlerinin Değerlendirilmesi. ss.144-148

Kurt, L. S. (2016). Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, Sayı:36, Çocuk Haklarına İlişkin Temel Uluslararası Belgeler Ve Türkiye Uygulaması,  ss. 120-121

Kutsal, E. (2004).  Fiziksel Çocuk İstismarının Sosyodemografik Özellikleri Ve Milner Çocuk İstismarı Potansiyeli Ölçeğinin Türkiye Geçerliliği Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Nabilim Dalı Sosyal Pediatri Bilim Dal Yayınlanmış Uzmanlık Tezi, Ankara

Meder, M., (2007). Pamukkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sokak Çocuklarının Sosyo-Kültürel Ve Ekonomik Özellikleri Açısından İncelenmesi: Ankara Sakarya Caddesi Örneği, ss.210  

Şirin, A. & Yenibaş, R. (2007). 1. Baskı, Ailede Çocuğun İstismarı ve Umutsuzluk,  Nobel Yayın,  Ankara, ss.23,24-38

Polat, O. ( 2006). 1. Baskı, Ensest. Nokta Yayıncılık, İstanbul,ss.37

Polat, O.(2007). 1.Baskı, Tüm Boyutlarıyla Çocuk İstismarı 1 – Tanımlar, Seçkin Yayıncılık, Ankara, ss. 27-35

Topçu, S.( 2009).  Silinmeyen İzler, Çocuk, Genç ve Engellilerin İstismar ve İhmali, Ankara, ss.49

Topçu, S. (2009). 1.Baskı, Cinsel İstismar, Phoenix Yayıncılık, Ankara, ss. 97

Polat, O. (2015). Şiddet. 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, ss. 169, 94

Tuğrul, A. C. ( 2010). 1. Baskı, Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar & Ensest İlişkiler Ütopya Grafik Yayıncılık,  Ankara, ss. 21

Uluslararası Aile Konferansı (2012). Aile ve Şiddet Tebliğler 2,  Gazeteciler Ve Yazarlar Vakfı, Kadın Platformu. ss 286

Yavuzer, H. (2012). 23. Baskı, Ana-Baba Ve Çocuk,  Remzi Kitabevi Yayıncılık, İstanbul, ss.57

Yavuzer, H. (1996). 3. Baskı, Çocuk ve Suç, Remzi Kitabevi, İstanbul, ss:238

İnternet Kaynakları;

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. Koruyucu Aile Broşürü, Erişim: http://cocukhizmetleri.aile.gov.tr/data/561d159b369dc58a0067a618/Koruyucuailenedirbro%C5%9Fur_uzun.pdf(20.01.2018).

Ağcabay, M. (2012). Türkiye’de Çocuk İşçiliği, İnsan Hakları Eğitimi,  Eğitişim Dergisi, Erişim: http://www.egitisim.gen.tr/tr/index.php/arsiv/sayi-31-40/sayi-33-insan-haklari-egitimi-ocak-2012/716-turkiye-de-cocuk-isciligi(05.03.2018)

Başbakanlık. (2012). Çocuk İzlem Merkezi (ÇİM) Genelgesi. Erişim: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/10/20121004-5.htm (10.03.2018).

Emniyet Genel Müdürlüğü. Umut Yıldızı Projesi, Erişim: http://www.antalya.pol.tr/guncel-polis-haberleri/Sayfalar/%E2%80%9CUmut-Yildizi-Projesi%E2%80%9D-Sayesinde-%C4%B0s-Sahipleri-Oldular.aspx (07.03.2018).

Fişek, G(2011). Yoksullukla Savaş Erişim: http://calismaortami.fisek.org.tr/wpcontent/

uploads/calisma_ortami24.pdf, (07.03.2018).

Milli Eğitim Bakanlığı. (2004). Çocuk ve Gençlik Merkezleri Yönetmeliği, Erişim:  http://mevzuat.meb.gov.tr/html/24539_0.html (20.01.2018).

Erişim: http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2828.pdf(20.01.2018).

Erişim: http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=6597 (14.02.2018).

Erişim: http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1070 (31.01.2018).

Erişim: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24645(31.01.2018).

Erişim: http://www.trthaber.com/haber/dunya/dunyanin-ortak-sorunu-cocuk-istismari-352329.html (05.03.2018).

Erişim: http://cocukhizmetleri.aile.gov.tr/data/544e2899369dc318044059c3/2016.pdf (06.03.2018).

Erişim: http://translate.google.com.tr/translate?hl=tr&langpair=en%7Ctr&u=http://eurlex (06.03.2018).

Erişim: europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do%3Furi%3DCELEX:31994L0033:en:HTML, (06.03.2018).

Erişim: https://www.unicefturk.org/yazi/unicef-dunyanin-en-dezavantajli-cocuklarini-yoksulluk-egitimsizlik-ve-erken-olumler-bekliyor (15.03.2018)

Categories:

Tags:

Comments are closed